Ancak gelinen bu noktada, Galatasaray Basketbol Şubesi'nde sportif başarıdan ayrı olarak yapılması gereken ama yapılmayan çok fazla şey var. Bunlara geçen sene bir şekilde halledilir gözüyle bakıyorduk ama şimdi baktığımızda da hiçbir şeyin değişmediğini görüyoruz. Hele ki son yaşadığımız birkaç olaydan sonra bu yazıyı yazmayı bir sorumluluk olmak hissettim.
Şubede geçen sene boyunca yanlış yapılan işlere tek tek, en ince ayrıntısına kadar göz atalım.
1. ŞUBEYİ KİM YÖNETİYOR?
Hakan Üstünberk ayrıldıktan sonra en önemli sorunumuz buydu. Yönetim kanadında basketbol takımlarıyla hangi yöneticimiz ilgileniyor bilemiyorduk. Mete Başol ve Refik Arkan denildi, 2 maç salonda görüldükten sonra ortadan kayboldular. Deplasmandaki derbilerde, Galatasaray'ı temsil eden isim için kameralar genelde Hakan Üstünberk'i gösteriyordu, çünkü bu maçları takip eden bir yöneticimiz yoktu. Dolayısıyla sezon sonunda şubedeki çok önemli kararlar kimler tarafından alındı, kimin basketbol bilgisine danışıldı bilmiyoruz.
Buradaki şu trajikomik olayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Galatasaray'ın altyapısında oynayan ve Galatasaray'a hakaret edecek kadar fanatik Fenerbahçeli bir basketbolcumuz var ama yönetimde bu sporcumuzu şikayet edecek kimseyi bulamıyorsunuz. Bu kadarı yeterli sanırım.
2. YALÇIN DÜMER SORUNU
Hakan Üstünberk ayrıldıktan sonra en önemli sorunumuz buydu. Yönetim kanadında basketbol takımlarıyla hangi yöneticimiz ilgileniyor bilemiyorduk. Mete Başol ve Refik Arkan denildi, 2 maç salonda görüldükten sonra ortadan kayboldular. Deplasmandaki derbilerde, Galatasaray'ı temsil eden isim için kameralar genelde Hakan Üstünberk'i gösteriyordu, çünkü bu maçları takip eden bir yöneticimiz yoktu. Dolayısıyla sezon sonunda şubedeki çok önemli kararlar kimler tarafından alındı, kimin basketbol bilgisine danışıldı bilmiyoruz.
Buradaki şu trajikomik olayı da anlatmadan geçemeyeceğim. Galatasaray'ın altyapısında oynayan ve Galatasaray'a hakaret edecek kadar fanatik Fenerbahçeli bir basketbolcumuz var ama yönetimde bu sporcumuzu şikayet edecek kimseyi bulamıyorsunuz. Bu kadarı yeterli sanırım.
2. YALÇIN DÜMER SORUNU
Bu konuyu ve anonsçu sıkıntımızı sağır sultan biliyor artık. Yalçın Dümer'in iyi bir Galatasaraylı olması ya da özel hayatındaki meseleleri (uyuşturucu konusu vs.) beni hiç ilgilendirmiyor. Yalçın Dümer için söyleyebileceğim tek şey Galatasaray Basketbol Takımları'nın anonsçusu olmak için gereken nitelikleri taşımıyor.
Bu şikayet yönetici olduğu dönemde Hakan Üstünberk'e de defalarca dile getirildi. Ama her seferinde karşılığında alınan cevap "Biliyoruz, ilgileneceğiz ama çok büyük torpili var" oldu. Yalçın Dümer'in Adnan Polat zamanı başkandan torpilini biliyoruz ama şuanki yönetimle nasıl bir ilişkisi var çözemedim. Taraftar grubumuza yakın olması da orada tutunmasında önemli bir etken olabilir. İyi yanından bakalım, en azından Euroleague severlerin kulakları 1 sene bayram edecek.
3. İPEKÇİ ÖZELİNDEKİ SORUNLAR
Abdi İpekçi son 2 senede Galatasaray taraftarı için çok özel bir yer oldu. En güzel sevinçleri de en ağır üzüntüleri de hep burada yaşadık, İpekçi'yi bir nevi yıkılan Ali Sami Yen'in yerine koyma çabasındaydık. Bu güzel anıları bir kenara bıraktığımızda ise Abdi İpekçi'de Galatasaray taraftarına çok kötü davranıldı; bazen insan yerine konulmadı, bazen Efes taraftarına gösterilen muamelenin yarısı gösterilmedi.
Tersten başlayalım. Galatasaray taraftarı, full kapasite Abdi İpekçi'de oynanan maçların hiçbirinde salonu rahat boşaltamadı. Abdi İpekçi'nin koridorlarında nefes alma mücadelesiyle "Açın şu kapıları" sesleri altında boşaltılan nice maçlar hatırlıyorum. Burada esas sorun ise şuydu. Anadolu Efes, İpekçi'de oynadığı Euroleague maçlarında 2000 civarı taraftarı için tüm kapıları açtırıyor, Galatasaray ise 12000 taraftarını 2 kapıdan çıkmaya zorluyor.
Maç öncesine dönelim. Galatasaray güvenliği olarak görevde olan güvenlikler, Galatasaray taraftarını mağdur ediyor. Bazı maçlarda kombineli/biletli kapısı ayrımı yapılmıyor -ki zaten sadece 3-4 kapı açık- derbi ve Euroleague maçlarında kapılar çok geç açılıyor, oluşan izdihamda Türk Polisi düzeni sağlamak için cop kullanıyor.
İyi kötü İpekçi'de gördüğümüz kötü muameleye alışıyoruz derken, son olarak Engelsiz Aslanlar için gittiğimiz Sinan Erdem'de, kendilerini Galatasaray Güvenliği olarak lanse eden güvenlikler tarafından çileden çıkarılıyoruz. 17500 kişilik Sinan Erdem'de yarı final maçına gelen 1000 kişi yok ama Galatasaray(!) Güvenlikleri takımımızın benchinin arkasındaki koltukların sponsorlara ait olduğunu ve sponsorların o koltukların boş kalmasını istediklerini söylüyorlar. Tepki olarak salonun üst katına/ücra köşelerinden birine çıkalım diyoruz, oraya çıkmamızın da yasak olduğunu söylüyorlar. Taraftarı saatlerce uğraştırdıktan sonra sonunda yine istediğimiz yere geçiyoruz, saatlerce çileden çıkmamız ise o günden yanımıza kalan şey oluyor.
4. KADIN ŞUBESİ'NDE KİMSE VAR MI?
Aslında buraya Ceyhun Yıldızoğlu eleştirisi ile başlamak benim için uygun olurdu ama ona sabretmelerini kötü bir tercih olarak görüp oradan vurmuyorum.
Bu sene öyle bir seneydi ki, karakter açısından içime sinmeyen bir kadın takımımız olsa da, özellikle Euroleague'de 7 yabancılı takımımızın ipi göğüsleme şansı yüksekti. Ev sahipliğini alabilme ihtimalimiz çıktığında çok heyecanlanmıştık, öyle ki bu tarz hedef maçlarda taraftarın takıma nasıl itici güç olduğunun örnekleri geçmişte mevcuttu.
Sonunda ev sahipliğini Galatasaray aldı ve Euroleague'de hiçbir şey yapmadan F8'e kalmayı garantiledi. Karmaşık bir şey değil, sadece 3 maç kazanmak Avrupa'nın en büyüğü olmak için yeterliydi. Biz ev sahibi heyecanıyla organizasyonu beklerken, organizasyon tarihi yaklaştıkça, Fenerbahçe cephesinden "Biz de ev sahibi sayılırız" demeçleri geliyordu. İnanmak istemiyorduk ama maalesef organizasyonun altından kalkamayacağını düşünen kadın şube yönetimimiz -başta Murat Tümer- F8'i TBF'ye devrediyordu. TBF de haliyle Galatasaray'a hiçbir ayrıcalık tanımıyordu. Bunun üstüne takım üzerindeki olumsuz hava da eklenince uzun zamandır basketbolda yaşanılanın aksine İpekçi'de azınlık kalıyorduk, Euroleague Şampiyonluğu ise avuçlarımızın arasından kayıp gidiyordu.
Kadın Şubesi demişken, skandal niteliğindeki şu olayı atlamamak gerekiyor. Avrupalı statüsüyle aldığımız Rus pasaportuna sahip Epiphanny Prince, Rus takımlarına karşı oynayamadı. Madem böyle bir şey var, sene başından niye planını Prince'e göre yapıyorsun diye sorarlar. Acı gerçekle yüzleşecek olursak da, böyle bir şey yaşanabileceğinden şubede kimsenin haberi yoktu.
5. KOMBİNE PEŞKEŞİ
Yukarıdaki maddelerin yanında bu biraz hafif kalıyor ama yıllardır içimde kalan bu konuyu yazmadan edemedim.
Yıllardır Galatasaray birçok salon değiştirir, bu salonların her biri için kombineler satılır ama değişmeyen bir gerçek vardır. Yeni salonun en güzel koltukları hiçbir zaman genel satışa çıkarılmaz, orası daha iyi ve daha seviyeli Galatasaraylı olan kişilere ayrılır. Biz cemiyet diyelim, başkaları başka isim koysun hiç farketmez. Bildiğim bir şey var ki, önümüzdeki senelerde milyarlar ödemeye razı olsak da İpekçi bench karşısı, orta blok-en ön koltuklara oturacaklar bellidir.