28 Ekim 2011 Cuma

Neden Kaybettik? | Unics Kazan Seriyi Bozdu

Dün çok rahat götürdüğümüz, 38 dakika boyunca skorda hep önde olduğumuz ve kaybetmeyi aklımızın ucuna dahi getirmediğimiz maçı maalesef son periyottaki kötü oyunumuzla kaybettik. Önce maçı kısaca anlatacağım, ardından bana göre maçı kaybetmemize neden olan noktaları paylaşacağım.

Maça Euroleague maçlarına başladığımız ideal 5'imiz olan Ender-Lakovic-Shipp-Songaila-Andric ile başladık. Maç yazısında belirttiğim gibi, bu ilk 5 Domercant'i tutmada sorun yaşayabilirdi. Beklediğimizin aksine Domercant'in bu periyottaki 5 sayısına çok sorun yaşamadık ve Shipp'in 9, Songaila'nın 8 sayısı ile ilk periyodu 21-12 önde kapattık. 2. periyotta Cevher Songaila'nın kaldığı yerden devam etti ve üst üste bulduğu 5 sayısı ile farkın kapanmasına izin vermedi. Lakovic ve Shumpert'ın 2 üçlüğü sonrası Andric'in de devreye girmesiyle devreye 35-28 önde girdik.

Bu sene rakibimizi hep 3. periyotlarda vuruyorduk, belki bu maçta da aynısı olacaktı ama Lynn Greer'ın kişisel gayretiyle bulduğu 9 sayı buna izin vermedi. Yine de final periyoduna 50-45 önde girdik. Faul problemi nedeniyle fazla süre alamayan Jamon Gordon'ın ekstra eforuyla rakibin bizi yakalamasına izin vermedik ve son 5 dakikaya 60-53'lük skorla girdik. Ne olduysa bu dakikadan sonra oldu, bu son 5 dakikalık bölümde 4 serbest atış isabetiyle sayı bulabildik, kısacası saha içi isabeti bulamadık. Burada oyuncularımızın sorumluluk almaktan kaçması göze çarptı, ona en sonda tekrar değineceğim. Bu son 5 dakikalık bölümde Unics Kazan ise Domercant'in serbest atışları ve son hücumdaki üçlüğü ile 2 eski oyuncumuz Wilkinson ve Lyday'in üçlükleri ile sayı buldu ve maçı kazandı. Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, Oktay Mahmuti'nin bu maçta oyuncu tercihleri konusunda çok hatası vardı belki, onları aşağıda yazacağım tek tek ama Unics Kazan'ın son hücumunda alan savunmasına dönmesi ve Pashutin'in çizdiği seti yerle bir etmesi ise inanılmaz bir coaching hamlesiydi. Domercant üçlüğü soktu belki ama inanılmaz zor bir şuttu, zaten Pashutin'in mola dönüşü alan savunmasını görünce kenardan oyuncularına çığlık çığlığa talimat vermesi de ne kadar doğru bir iş yaptığımızı gösteriyor ama işte o mucize şut da girince yapacak bir şey kalmıyor.

Bu maçı nerede kaybettiğimize, hangi hataları yaptığımıza gelelim.

1. Oyuncu Tercihlerindeki Hatalar: Oktay Hoca'yı burada eleştirebileceğim 3 tercihi var. Bunlar Shumpert-Songaila/Cevher, Shipp-Caner ve Tutku-Lakovic tercihleri.

Songaila bize geldiğinden beri en iyi oyununu ortaya koymuştu ilk periyotta. Unics Kazan Pick'n Roll'lerimize çok iyi çalışmış, uzun içeriye devrildiği an bazen 4 numaradan, bazen 3 numaradan yardım getirdiler. Songaila ilk periyot bu yardımların hepsini cezalandırdı, orta mesafeden affetmedi. Songaila'nın hemen ardından oyuna giren Cevher de yine 1 üçlük, 1 de penetre üzerinden turnikesi ile hücumumuza rahatlık getirdi. Normalde burada en güvendiğimiz ve bize en çok avantaj getiren Shumpert ise bu maçta tutuktu. Normalde kaldırıp atacağı üçlükleri atmaktan çekindi, bu rakibin daha rahat yardım getirmesine sebep oldu. Shumpert hücumda kötü olunca savunmada da nasıl aksadığını biliyoruz. Buna rağmen 3. periyodun ortalarından 4. periyodun son 1 dakikasına kadar hep Shumpert ile oynadık. Oyunda kaldığı bölümde çok iyi katkı veren Cevher ve ilk periyot farkı açmamızdaki baş faktör olan Songaila'yı unuttuk. Bir de dikkatimi çeken Shumpert'ı bu maç 3 numarada hiç kullanmadık ve sanırım bundan sonra da bu böyle gidecek. Ama burada Shumpert-Songaila-Cevher üçlüsünün sürelerini iyi ayarlamalıyız. Çok geniş bir kadromuz var, Shumpert böyle kötü oynadığında gerekirse onu 5 dakikadan fazla oynatmayabiliriz, bu lükse sahibiz. Dün bunu yapmadık ve bu muhtemelen yaptığımız en büyük hataydı.

Bana göre 2. tercih hatası da Shipp-Caner ikilisinde oldu. Shipp de Songaila gibi maça çok iyi başlamıştı. 3. periyotun sonunda zorlama tercihler yaptığında kenara alınması normaldi ama son periyotta yaklaşık 7 dakika boyunca Caner'i oyunda tutmak bana göre 2. yanlışımızdı. Caner ilk yarıda çok verimli oynadı, savunma yaptı, ribaund aldı ama 4. periyot maalesef pek iyi değildi. Tuttuğu Domercant takımının sayı bulmakta zorlandığı bölümlerde Caner'in üstüne oynayarak 2 faul aldırdı ve 4 kolay serbest atış isabeti buldu. İşin hücum kısmında ise Caner'i tutan oyuncu Pick'n Roll'lere çok rahat yardım getiriyordu, bu da yine hücumumuza büyük darbe vurdu. Shipp de belki istikrarlı bir şutör değil ama ilk devre içeriye yaptığı katlar ve bulduğu boş smaçlar ve turnikelerle bunu cezalandırmıştı. Caner çok sevdiğim ve mücadelesini her zaman alkışladığım bir oyuncu ama bu seviyedeki bir maçta 10 dakikadan fazla süre vermemiz gereken bir oyuncu değil bana göre. Bunda muhtemelen Shumpert'ı sadece 4 numarada kullanmamız da etkili oldu ama bir şeyler yapıp Shumpert'ı 3'de de kullanmak hem buradaki sorunumuza çözüm getirecek, hem de Songaila ve Cevher'in dakikalarını, dolayısıyla verimliliklerini arttıracak. Shumpert'ın 3 numara olduğu pozisyonlarda savunmada alan savunması, hücumda ise Shumpert'ın post oyununu kullanmak belki bize bir çare olabilir.

Son tercih hatası da Prokom maçında da yaptığımızı düşündüğüm ve belirttiğim Lakovic-Tutku tercihiydi. Tutku'nun Banvit maçında parmağı çıkmıştı ve bu maçta da parmağında bandaj vardı, sık sık parmağıyla oynuyordu. Öncelikle bu yapacağım eleştiri bir sorunu olmaması durumunda yaptığım bir eleştiri, sakatlığı onu rahatsız ettiyse bu paragrafı okumadan geçebilirsiniz. Lakovic bu maç çok kötüydü ama benim eleştirim buna değil, bu kadar kötü olduğu bir günde yine 34 dakika sahada kalmasına olacak. Tutku yine son 14 dakikada oyuna girmedi, üstelik oyunun sıkıştığı bölümlerde Andric ile ikili oyunundan bize kolay sayılar kazandırabilecek iken... Lakovic'teki düşüş acaba çok fazla süre almasından mı diye düşünmeye de başladım. Elimizde 2 pozisyonda bu kadar değerli 4 oyuncu varken bunların birini neredeyse hiç kullanmayıp birini bu kadar fazla kullanmak çok yanlış. Bu Lakovic'in inanılmaz oynadığı Prokom maçında da böyleydi, çok kötü oynadığı Unics Kazan maçında da böyle...

2. Sorumluluktan Kaçma: Kadromuzdan belki memnun olmayanlar vardır ama bu sene bütçemiz doğrultusunda kurabileceğimiz en iyi takımlardan birini kurduk. Euroleague'e yeni girmiş takımların en büyük sıkıntı çektiği nokta olan tecrübe konusunda da takımımız bireysel olarak çok tecrübeli oyunculardan oluşuyor. Ama Prokom maçında sinyallerini veren olay dün yenilmemize sebep oldu.

Dün en kolay sayıya gittiğimiz Pick'n Roll'leri iyi çalışmış bir rakibimiz vardı. Uzunlarımız her devrildiğinde ters taraftan yardım geldi, bizim bunu cezalandırmamız gerekirken oyuncularımız şut atmaktan çekindi ve 2. devrede çok kötü bir hücum performansı sergiledik. İkili oyunlardan sayı bulamayınca öne çıkacak bir oyuncuya ihtiyacımız vardı. Bunun Lakovic olmasından doğal bir şey yoktur belki ama onun bu kadar kötü oynadığı bir günde diğer hiçbir oyuncumuz sorumluluk almadı. Burada bire bir oynayıp atılacak bir üçlük ile maçı koparacaktık belki ama 5 dakika boyunca bunu hiç yapamadık. Bu detay ligde çoğu maçta, hatta Euroleague'de Prokom ve Olimpija gibi zayıf ekiplere karşı canımızı sıkmaz belki ama bu tip maçlarda canımızı fazlasıyla yakabilir.

3. Ribaund Sorunu: Son 2 senedir zaman zaman çektiğimiz ribaund sıkıntısı bu maçta da baş gösterdi. Burada çoğu taraftarımız uzunlarımızı suçlamış ama geçen seneden beri söylediğimiz şeyi yine söylemek gerekiyor. Özellikle Shumpert'ın 4 oynadığı bölümlerde, uzunların da Pick'n Roll'de tepeye çıktığını düşünürsek kısalarımızın ribaund katkısı çok önemli. Unics Kazan maçında özellikle havuza düşen topları almakta sıkıntı çektik, bunlar da yine konsantrasyon ve herkesin ribaunda katkısı ile çözülebilecek şeyler.

Tüm bu sorunların üstüne Andric'in serbest atış yüzdesini de eklediğimde aklıma gelen ilk şey bu maçın geçen senenin başına ne çok benzediği oldu. Geçen senenin başında ribaundlarda inanılmaz sıkıntı çekiyorduk ve Andric odaklı eleştiriler çok fazlaydı. Burada Shipp ortaya çıkmıştı ve ribaundlara verdiği muhteşem katkıyla bu sorunumuzu çözmüştü. Yine Andric serbest atışları çok kötü attığı için acımasızca eleştiriliyordu, sonradan bunu aşıp final serisinde en gerektiği yerlerde en kritik serbest atışları da sokmuştu. Andric yazları çok iyi değerlendiriyor ve geçen seneye göre fizik olarak çok daha güçlü durumda. Kas yapısının gelişmesi muhtemelen sene başında serbest atış yüzdesini düşürüyor. Geçen senenin başında Andric'i delicesine savunmuştum ve beni haklı çıkarmıştı, bu sene de öyle olacak diye umuyorum. Elimizde bu kadar değerli bir uzun varken kıymetini bilmiyoruz bana göre.

Son olarak da biraz taraftara değineyim. Evet gündem çok yoğun, teröre kurban verdiğimiz şehitler ve Van depremi bu maçın arka planda olmasına sebep oldu. Yine bir gün önceki futbol maçından dolayı reklamı iyi yapılamadı bu maçın ama Euroleague tarihimizin ilk maçındaki 8000 taraftar sayısı beni hiç tatmin etmedi. Tezahürat ve destek konusunda tribün yine ortalamanın üstündeydi ama geçen sene kazandığımız basketbol taraftarlığı kimliğinden biraz uzaklaşmışız. Maç öncesi bazı olumsuz gelişmeler de oldu. Hakan Üstünberk bizleri hayal kırıklığına uğrattı, onu da başka bir yazıda anlatmaya çalışacağım.

27 Ekim 2011 Perşembe

Beklenen Gün Geldi | Rakip Unics Kazan

Beklenen gün sonunda geldi çattı ve geçen seneden beri çok özlediğimiz bu takıma bugün kavuşuyoruz. Bugün Euroleague'in lugatına "Abdi Ipekci Atmosphere" ve "Gala Fans" tamlamaları da gireceği gün, yani bugün de bir milat. Ne kadar heyecanlı olduğumu ve tüm sezon boyunca çok az maç kaçırmasına rağmen final serisinde salonda olamayan benim bu maçı ne kadar zamandır beklediğimi anlatmaya kelimeler yetmez. Gündem çok yoğun olduğu için ve bu maça özel olarak hazırlandığımız için bu yazıyı ancak şimdi yazabildim, o yüzden fazla vakit kaybetmeden Unics Kazan'a geçelim.


PG: Lynn Greer - Petr Samoylenko - Dmitri Golovin
SG: Henry Domercant - Terrell Lyday - Zakhar Pashutin
SF: Kelly McCarty - (Henry Domercant)
PF: Mike Wilkinson - Vladimir Veremeenko - Petr Gubanov
C:  Nathan Jawai - Aleksey Savrasenko

Görüldüğü üzere Unics Kazan'ın kadrosunda tanıdık isimler mevcut. Eski oyuncularımız Terrell Lyday ve Mike Wilkinson, ülkemizde forma giymiş Henry Domercant, Zakhar Pashutin ve Lynn Greer gibi...

Unics Kazan'ın guard rotasyonunun gayet iyi olduğunu söyleyebiliriz. Domercant, Lyday ve Greer burada en çok kullandıkları 3 oyuncu ama kısa forvet pozisyonunda McCarty'nin yedeği olmadığı için bazen Domercant'i kısa forvet olarak görebiliriz. Lynn Greer'ı zaten yakından tanıyoruz, kolay şut pozisyonu vermedikçe çekineceğimiz bir isim değil. Terrell Lyday ise bizden ayrıldıktan sonra inanılmaz bir yükselişe geçti, Eurocup'ın All Time First Team'ine girme başarısını gösterdi. Fizik olarak çok güçlü, potaya çok iyi gidebilen, kendi şutunu yaratabilen ve arkadaşlarına pozisyon hazırlayabilen bir isim. Onu muhtemelen Jamon Lucas Gordon ile savunacağız. Samoylenko ise iyi bir savunmacı ve pek potaya bakmayan bir oyuncu kurucu. Lakovic ile eşleşmelerini avantaja çevirebiliriz.

Henry Domercant bu takımın şuan en önemli skor opsiyonu olarak görülüyor. Koç Pashutin ona serbestlik tanımış ve istediği an topu kaldırıp potaya gönderebiliyor. Daha önce Domercant'e karşı defalarca oynadık ve hepsinde de onu durdurmayı başardık, bu sefer de aynısı olacaktır. Burada tek şüphem maça Ender-Lakovic ile başlarsak bu ikiliden birinin Domercant'e karşı fizik olarak sıkıntı yaşayacağı olabilir, belki ilk 5'e Jamon Lucas Gordon hamlesi burada da derdimize çare olabilir.

Kısa forvet pozisyonunda Kelly McCarty All-Around diyebileceğimiz oyunculardan. Şut atar, ribaund alır, asist yapar, savunma yapar, kısacası her şeyi yapar. Artık 36 yaşına geldiği için eski verimliliği yok belki ama yine de büyük tecrübe ve gözünüz kapalı oynatabileceğiniz bir isim. O sahada olmadığında Unics Kazan çok kısa bir takıma dönüşecek, biz de burada Shumpert'ın 4 numarada oynadığı 4 kısalı formülümüze dönebiliriz belki, bu da elimizde yine bir koz olarak duruyor.

Uzun rotasyonunda eski oyuncumuz, Galatasaray Basketbolu'nun Cemal Nalga skandalından sonra şahlanmasında başrollerden biri olan Mike Wilkinson'ı görüyoruz. Onu anlatmaya gerek yok, keşke o sene sezon sonu ameliyat olmasaydı da takımımızda kalsaydı. Biz onu 5 numarada kullandık, Kazan ise 4 numarada kullanıyor ve bana göre durdurmamız gereken oyuncuların başında geliyor. Songaila'nın rakibine üstünlük kurarak bize 1 maçta avantaj getirmesinin zamanı geldi, onun performansı çok önemli. Pivot pozisyonunda kullandıkları Nathan Jawai ve Savrasenko Avrupalı basketbolseverlerin yakından tanıdığı oyuncular. Nathan Jawai pota altında çok sert ve güçlü bir oyuncu, burada Zaza'nın yokluğunu hissetmemiz mümkün ama Furkan bu maç faul problemine girmezse ondan çıkış bekleyebiliriz. Savrasenko ise 2.15 boyu ve uzun kollarıyla pota altında oyuncularımıza set örebilecek bir oyuncu. Ama ikili oyun savunması zayıf olan bu iki uzun bizim karşımızda hep görmek istediğimiz uzun oyuncu türlerinden... Pota altı mücadelesi bu akşamki maç özelinde gerçekten çok önemli ve taraftarımızın yaratacağı bu muhteşem atmosferde Unics Kazan da sayıya giden en kolay yolun pota altı olduğunu biliyor. Burada savunmada bir sıkıntı yaşamazsak hücum tarafında da biz yine Pick'n Roll üzerinden bol bol sayı bulacağız, umarım Tutku'nun da bol süre aldığı bir maç olur diyerek ufak bir dilekte bulunayım.

Toparlamak gerekirse gerçekten çok önemli bir maça çıkıyoruz. Euroleague'in gediklisi ve F4 adaylarından Barcelona ile Siena'yı bir kenara koyduğumuz bu gruptaki en büyük rakibimiz Unics Kazan ve dolayısıyla bu maça hedef maç gözüyle bakabiliriz. Bu maçı kazanmak demek grup 3.lüğü için çok büyük bir adım atmak demek, daha da önemlisi Abdi İpekçi'de maç kazanmanın çok zor olacağını tüm Avrupa'ya duyurmak demek. İlkler çok önemlidir diyoruz ve bu sene çok ilk yaşadık. Bu maç da evimizde oynayacağımız ilk Euroleague maçı olduğu için bir ilk olacak, sonuç ne olursa olsun hiç unutmayacağımız ve bu güzel takımı desteklediğimiz için salondan mutlu ayrıldığımız bir maç olacak. Geçen sene Unics Kazan yine Abdi İpekçi'ye gelmişti ve 2500 kişi önünde maçı kazanıp dönmüşlerdi. Onlar yine öyle bir atmosfer bekliyorlardır ama karşılarında ne göreceklerinden henüz haberleri yok.

Muhteşem taraftarın yine yanında !

24 Ekim 2011 Pazartesi

Euroleague 1. Hafta | D Grubu Genel Görünümü

Asseco Prokom 72-76 Galatasaray MP


Bu maç ile ilgili ayrıntılı yazıyı şurada yazmıştım.

Unics Kazan 71-79 Montepaschi Siena


Grubumuzun bizi yakındıran ilgilendiren maçında Siena ilk devre bir ara 10 sayı geriye düştüğü maçta Kazan'ı yenmeyi başardı. Ribauntlardaki üstünlüğünü skora yansıtamayan Kazan'ın hücumda sadece Domercant'e endeksli kalması mağlubiyetin baş unsuruydu.

Unics Kazan kağıt üzerinde baktığımızda iyi bir kadroya sahip. Lyday, Greer, Domercant, McCarthy gibi iyi kısalara ve Mike Wilkinson, Jawai, Savrasenko gibi uzunlara sahipler. Tecrübeli bir takım oldukları için sadece içeride değil de deplasmanda da galibiyet alabilirler. Zaten Barcelona, Siena ve biz ile birlikte gruptan çıkan 4 takımdan biri olmalarını bekliyorum.

Siena ise her zamanki sistem takımı olma bilinciyle yoluna devam ediyor. Geçen seneye nazaran David Andersen gibi bir uzunu da kadrolarına kattıklarını düşünürsek bu iyi takımın Top 8 hatta F4 adaylarından biri olduğunu söylemek hiç de zor değil.

Union Olimpija 64-86 Regal Barcelona


Haftanın rahat geçmesi beklenen maçlarından birinde Barcelona 22 sayılık farkla rahat bir galibiyete ulaştı. Her istatistikte rakibine üstünlük kuran Barcelona'nın galibiyeti de normal sonuçtu zaten.

Olimpija genç ve yetenekli oyunculardan kurulu ve bu oyunculara bol bol şans veren bir takım. Tabi bunu yaparken diğer yandan sonuca gitmek de kolay olmuyor. Varda, Markota ve Danny Green gibi iyi oyuncuları var ama gruptan çıkmaları biraz sürpriz olur. Danny Green'in üzerinden gözümüzü ayırmamamız lazım,  önümüzdeki maçlarda inanılmaz performanslara imza atabilir.

Barcelona ise CSKA ile birlikte şuan en iyi kadroya sahip olan takım desek yanlış olmaz. Chuck Eidson ve Marcelinho Huertas ise geçen seneki bu oturmuş ve birbirini çok iyi tanıyan kadroya nokta transfer olmuş diyebiliriz. Zorlanmadan grubu 1. bitirirler, F4'e kalırlar diye düşünüyorum.

22 Ekim 2011 Cumartesi

Euroleague 1. Hafta | C Grubu Genel Görünümü

Emporio Armani Milano 89-82 Maccabi Tel Aviv

Haftanın en çekişmeli geçmesi beklenen maçında gülen taraf Armani Milano oldu. Açıkçası son lig maçında pek iyi sinyaller vermeyen Milano'nun oturmuş kadrosu ve sistemi olan Maccabi'yi yenmesi çoğumuzu şaşırttı.

Milano'da Malik Hairston ve Danilo Gallinari ikilisi müthiş performanslarıyla takımı taşırken, Milano Fotsis ve Drew Nicholas gibi oyunculardan istedikleri katkıyı alamamasına rağmen kazandı, en önemli nokta da bu olsa gerek. Kağıt üzerinde hiç de fena bir kadrosu olmayan Milano Maccabi'yi yenerek de en zor grup olan C Grubu'nda çıkmak için büyük avantaj sağladı.

Maccabi ise geçen seneki kadrosundan sadece Chuck Eidson ve Jeremy Pargo'yu kaybetmesine ve onların yerine de Papaloukas ile Farmar'ı almasına rağmen ilk maçta hayal kırıklığı yarattı. Yine de David Blatt ve sistemi sayesinde Maccabi'nin gruptan rahatça çıkacağını söyleyebiliriz. Tabi bu maçta oynamayan yeni transfer, müthiş skorer Keith Langford'u da unutmayalım. Kısacası bu yenilgiye rağmen Maccabi hala F4'ün en ciddi adaylarından biri...


Spirou Charleroi 76-100 Real Madrid

Haftanın en rahat geçen maçında Real Madrid Belçika deplasmanında 100 sayı atarak galibiyete ulaştı.

Llull, R.Fernandez, Carroll, Suarez, Pocius gibi kısalara sahip olan Real Madrid'de bu 5 oyuncudan her maç 3'ü iyi performans sergilese herkesi yenebilecek durumdalar. Pota altında da Reyes, Mirotic, Tomic, Begic gibi isimlere sahipler. Onlar da bu ölüm grubundan rahatlıkla çıkacaklar gözüküyorlar ama önlerindeki 2 maç yerlerini belirlemede bize fikir verecek. Rudy kadrolarında olduğu sürece grup liderliği ve F4 şansları sürüyor.

Demond Mallet'in müthiş oynadığı bir günde bile fark yemekten kurtulamayan Spirou içinse bu grubun tek iyi yanı bu kadar güçlü takımlarla maç oynayabilme tecrübesi olacak sanırım.


Partizan 73-84 Anadolu Efes

Avrupa'nın en zor deplasmanlarından birine konuk olan Anadolu Efes geçen seneden sonra bu sene de burada galibiyetle dönmeyi başardı. İlk yarıda dengede giden maçı koparan olaylar Pekovic'in 3. periyotta 4 faul alarak kenara gelmesi ve buna bağlı olarak Partizan'ın bu periyotta sayı üretememesi oldu.

Partizan bu sene de önceki senelere benzer şekilde yine Pekovic + Acie Law'ın yanına genç oyuncuların adapte edildiği bir takım olmuş. Bu grupta belki bir şansları olabilir diyorduk ama şu görüntüleriyle evlerinde de Spirou hariç yenebilecekleri takım yok gibi gözüküyor. Yine de oyuncu fabrikası Partizan'a saygı tabiki, bu takımın maçı her zaman izlenir.

Efes ise 2. yarıdaki çok iyi savunmasıyla bu zorlu deplasmandan galibiyetle dönerek olası bir kötü senaryoyu engelledi diyebiliriz. Onlar açısından umut veren şey çok ama pota altında Pekovic faul problemine girmese durum ne olurdu diye düşünmeden edemiyor insan. Ermal'in 10+ süre aldığı bir Euroleague takımı için F4'ün favorisi demek de biraz güç oluyor haliyle...

Euroleague 1. Hafta | B Grubu Genel Görünümü

Zalgris Kaunas 74-87 CSKA Moskova

Bu sene yola rüya takım etiketiyle çıkan ve çoğu basketbolsevere göre Sinan Erdem'deki yerini şimdiden ayırtan CSKA Moskova Euroleague'in açılış maçında beklendiği gibi üstün bir performansla Zalgris engelini geçmeyi başardı.

CSKA'da Kirilenko 17 sayı 15 ribaund 5 asist 4 blok gibi inanılmaz bir istatistiğe imza attı. Ona Teodosic ve Shved de eşlik edince; Siskauskas, Krstic, Kaun, Jamont Gordon, Vorontsevich, Khryapa gibi oyuncuların kötü oynadığı, Mejia ve Ponkrashov'un ise hiç oynamadığı bir maçta bile rahat bir galibiyet aldılar. Bir önceki cümle onların ne kadar güçlü ve potansiyelli bir takım olduklarını anlatmaya yetiyor zaten.

Zalgris ise rakip CSKA bile olsa beklenen görüntüsünden uzaktı. Özellikle Ty Lawson, pozisyonuna göre inanılmaz uzun ve sizelı oyunculardan CSKA savunmasını aşmayı başaramadı. Sonny Weems zaman zaman parlasa da çok etkili değildi, yine Litvanya Milli Takımı'nın 3 önemli oyuncusu Kalnietis, Jankunas ve Javtokas'tan hiç katkı alamadılar. Onların da zamana ihtiyacı var gibi gözüküyor. Zaten takım oturduğunda bu kadro kalitesi ile 3.lük için pek zorlanmayacaklardır.

Panathinaikos 98-77 Unicaja Malaga

Unicaja Malaga'nın 10 kişilik kadrosuyla geldi ve yenilgiyi baştan kabul etmiş gibi gözüktüğü maçta Panathinaikos rahat bir galibiyet aldı. Malaga'nın sadece 8 asistte kalması iki takım arasındaki en önemli farktı.

Panathinaikos da Olympiakos kadar olmasa da Yunanistan'daki krizden etkilendi ve Fotsis ile Drew Nicholas'ı göndermek zorunda kaldı. Yerlerine ise maliyetleri düşük Steven Smith ve David Logan'ı eklediler. Pana'nın en büyük özelliği olan takım olmak ve oyunculardan maksimum verimi almak çabasıyla birlikte, bu Galatasaray'ın da en büyük özelliği, geçen sene kaldıkları yerden devam ettiklerini söyleyebiliriz. Burada şüphesiz takımın kenardaki lideri Obradovic ve saha içindeki lideri Diamantidis'in payı çok büyük.

Malaga ise çok garip bir takım hüviyetinde. Hücum yönünde Rowland, Freeland, Garbajosa ve Pana maçında oynamayan eski dost Gerald Fitch gibi iyi silahları var ama aynı şeyi savunmaları için söylemek güç. Brose Baskets ile 4.lük mücadelesi yapacaklar muhtemelen.

Brose Baskets 96-65 KK Zagreb

Grubun en zayıf 2 takımının maçında Brose Baskets maçı 31 sayı farkla kazanarak büyük bir sürprize imza attı. Elbette Brose Baskets'in kazanabileceği bir maçtı ama Damir Mulaomerovic, Mario Kasun, Krunoslav Simon, Sean May, Sasa Ozbolt gibi oyunculara sahip Zagreb'e bu kadar fark atmalarını kimse beklemiyordu.

Brose Baskets'te Casey Jacobsen yine keskin nişancılık görevine devam ediyor. Jacobsen dışında skorer guard Anthony Tucker ve yakından tanıdığımız Marcus Slaughter da yine takip etmemiz gereken oyuncular. Bu maçta genç Alman uzun Tibor Pleiss ise az süre aldı, onun nedenini tam bilemiyorum.

Zagreb için kabus gibi geçen maçta ayakta kalan oyuncular Simon, Kasun ve May oldu. Zaten bu 3 oyuncu da 30 dakikanın üstünde süre aldı. Euroleague'in iyi rol adamlarından Sasa Ozbolt'un ise hiç katkı verememesi onlar için sorgulanması gereken noktaların başında geliyor. Tüm bu olumsuz gelişmelerin yanında 17 yaşındaki müthiş yetenek Dario Saric'in 10 dakika süre alması ve 6 ribaund çekmesi ise bu maçın şüphesiz en güzel anıydı.

Euroleague 1. Hafta | A Grubu Genel Görünümü

Fenerbahçe Ülker 66-69 Caja Laboral

A Grubu'nun liderliğini belirlemede önemli etken olacak maçta Caja Laboral 69-66'lık skorla evine galibiyetle döndü. Maçla ilgili şüphesiz en önemli istatistik Fb Ülker'in maç boyunca sadece 5 asist yapabilmesiydi. Göze çarpan diğer bir nokta ise Caja Laboral'in 3 uzunu Teletovic, Bjelica ve Seraphin'in 69 sayının tam 45'ini kaydetmiş olmalarıydı. En güvendikleri isim Emir Preldzic de kötü gününde olunca en az kendileri kadar sıkıntılı ve oturmamış bir takım olan Caja Laboral'e evlerinde kaybettiler.

Fb Ülker kuşkusuz geçen sene önde Ömer, Kinsey ve Tomas ile başlayan savunma sertliğini çok arıyor ve bunlara pota altında Mirsad'ın eksikliği de eklenince şuan sürpriz yenilgiler alabilecek gibi duruyorlar. Burada en büyük şansları ise en kolay grupta olmaları ve Olympiakos'un eski gücünde olmaması.

Caja Laboral ise ilginç bir takım olmuş. Teletovic geçen seneye göre efektif oynuyor. Prigioni zaten bu takımı en iyi yönetecek guardlardan biri. Seraphin ve Reggie Williams da oyunlarına çeşitlilik katıyor ama San Emeterio'nun eski çizgisinde olduğunu söylemek güç. San Emeterio'nun performansına ve lokavtın durumuna göre onların da yol haritaları belli olacaktır.

Bennet Cantu 80-69 SLUC Nancy

Grubun en zayıf 2 takımı diyebileceğimiz takımların karşılaşmasında gülen taraf Cantu oldu. Ribaundlarda kurduğu üstünlüğe ve 8 top daha fazla kullanma avantajını rağmen, top kayıpları ve serbest atış çizgisindeki %50 isabeti Nancy'nin maçı kaybetmesindeki en büyük etkenlerdi.

Cantu artık tecrübeli yerine "yaşlı" diyebileceğimiz Basile ve Marconato'nun yanındaki 2 Gürcü oyuncu ile birlikte ilginç bir takım olarak göze çarpıyor. Evlerindeki maçlarda diğer rakiplerine karşı da sürpriz yapmaya uğraşacaklardır ama şu galibiyet bile onları fazlasıyla mutlu etmiştir.

Nancy ise Batum transferi ile gündeme gelen bir takım olmuştu. Batum bu maçta hiç çıkmadan 40 dakika oynadı ve kötü şut yüzdesine rağmen ribaund ve asist hanelerini doldurarak takımına iyi katkı yaptı. Takımın diğer etkili oyuncusu ise Nijeryalı pivot Akin Akingbala'ydı, onu da önümüzdeki maçlarda yakından takip etmek gerek.

Bilbao Basket 76-61 Olympiakos

Haftanın en keyifli maçlarından biri olan maçta, Bilbao Euroleague tarihinin ilk maçında Olympiakos'u 15 sayı farkla yendi. Keyifli olmasının sebebi hiç kuşkusuz Bilbao Arena'nın muhteşem bir salon olması ve salondaki basketbol ortamıydı. Maçı anlatan ikili İsmail Şenol ve Caner Eler olunca da keyfimiz tavan noktasına ulaştı diyebiliriz.

Bilbao gerçekten mütevazi ama her takımla mücadele edebilecek bir kadro kurmuş. Aaron Jackson, Marko Banic, D'or Fischer'ın sürüklediği, Vasilaidis, Mumbru, Grimau gibi tecrübeli oyuncuların da katkısıyla hiç de fena bir takım değiller ve oynadıkları basketbol keyif veriyor. Bilbao şu görüntüsüyle evinde çok zor maç kaybeder, grubu da ilk 3 içinde rahatça bitirir.

Olympiakos ise gerçekten pek iyi durumda değil. Yıllarca yapılan inanılmaz yatırımlardan sonra belki de böylesi daha iyi ama şu durumlarıyla gruptan çıkarlar, Top 16'da ise elenirler gibi duruyor. Ama izlemesi heyecan verecek genç oyuncuları var, onlara dikkat etmek lazım.

İpekçi'de Tarihi Gün | Bayanlar ve Çocuklar'ın Maçı

Yarın Abdi İpekçi'de, 15.00'da basketbolda tarihi bir gün yaşayacağız. TFF'nin Fenerbahçe'nin seyircisiz maçına bayan ve çocukları almasından ve bunun renkli görüntüler oluşturmasından sonra TBF de TFF'yi izleyerek aynı uygulamayı final serisi sonrası 2 maç ceza alan Galatasaray Erkek Basketbol Takımı için uygulamaya karar verdi.

Yalnız burada benim art niyetli düşündüğüm bir şey yapıldı. Karar ilk açıklandığında her bayanın yanında bir çocukla girme şartı vardı. Maçlara giden bayanların üniversite öğrencisi ağırlıklı olduklarını düşünürsek bu kararın ne kadar saçma olduğunu anlamak zor değildi zaten. Daha sonra bugün itibariyle bu karar değiştirildi ve yanında çocuk olmasa da maça bayanların girebileceği belirtildi.

En başından yapılması gereken bu basit olayın son güne bırakılması ise akıllarda soru işareti bıraktı. Hafta içi maça gitmeye niyetli olan bayanlar bu ilk saçma kararı duyunca Cumartesi'ye başka bir program yapmış olabilirler ve bu maça gelen bayan sayısını büyük oranda etkileyebilir. Bunun sonucunda da medyanın muhtemelen yazacağı şeyler, birbiriyle pek alakalı olmasa ve üstteki saçma olay olsa da; "Galatasaraylı bayanlar Fenerbahçeli bayanların tırnağı olamadı" tarzında şeyler olacak. İşte bu yüzden umarım bu saçma haberlere yer verdirmemek için Galatasaraylı bayanlar ve çocuklar bu maça ilgi gösterirler. Tekrar hatırlatalım;


BAYANLAR YANLARINDA ÇOCUK OLMADAN DA MAÇA GİREBİLECEK.


Maçın teknik taktik detayını pek giremeyeceğim. Banvit Orhun Ene'nin liderliğinde kötü günler geçiriyor. Euroleague Ön Elemesi'nde ilk maçtan elenmeleri, Türkiye Kupası'ndaki sürpriz Beşiktaş mağlubiyeti ve ardından ligdeki Karşıyaka mağlubiyeti... Bu maça mutlaka asılacaklardır ama şuanki görüntü onlara bu fırsatı vermeyeceğimiz şeklinde. Olası bir yorgunluk durumunda da hafta içi az süre alan değerli oyuncularımızın ön plana çıkmasını bekliyorum, tabi bir de geçmişte yaptıklarını hatırlayarak Banvit'e karşı kaybetmek düşüncesi bile insanı kızdırmaya yetiyor.

O yüzden umarım bayanların ve çocukların her türlü engele rağmen bu takıma gereken ilgiyi gösterdiği ve maçın ardından oynanacak olan Sarayın Sultanları'nın Ceyhan maçını da düşünürsek 2'de 2 yaptığımız bir gün olur.

20 Ekim 2011 Perşembe

Hoşbulduk Euroleague ! | İlk Maç, İlk Galibiyet

Dünkü maçın özeti yandaki fotoğraf gibiydi aslında. Lakovic attıkça attı, en gereken yerlerde yine attı, yine attı...

Maça iyi başladık, ilk 3-4 dakikaya bakılırsa bu maçı rahat alırız havasına girdik hepimiz. 21-13 öne geçtikten sonra ise periyot sonunda bir anda karmaşaya düştük, fark kapanıverdi. 2. periyodun başında da bu seriyi devam ettirdi Prokom ve 23-21 öne geçtiklerinde 10-0'lık bir seri yemiş olduk. Daha sonra alan savunmasına döndük, bu pek işe yaramadı ama hücumda bu sefer Tutku ve Shumpert ile cevap verebildik onlara ama periyot sonunda üst üste yediğimiz 4 sayı ile devreye 37-32 geride girmiş olduk.

Geçen sene en büyük sorunumuz olan 3. periyotlar bu sene ise darbeyi vurduğumuz periyotlar olacak gibi gözüküyor. 17-2'lik seri ile girdik periyoda, bu bölümde özellikle Gordon ikili oyunlar üzerinden yaptığı asistlerle etkili oldu. Periyot sonunda ise 11 sayılık farkı yakalamıştık. 4. periyoda yine Lakovic'in üçlüğü ile başladık, daha sonra Shumpert'ın da üçlüğü ile skoru 68-50'ye kadar getirdik. Burada artık hepimiz rahatlamıştık ve maçı kazandığımızı düşünüyorduk. Ama işte Euroleague'in farkı da burada ortaya çıkıyor zaten, 3-4 dakikalık rehavet 20 sayılık farkın erimesine neden olabiliyor ve aynen de öyle oldu. Maç sonunda serbest atışlarda 6'da 2 ile oynamamıza rağmen Andric'in kritik basketi ile maçı kazanmayı bildik.

Burada söylemek, hatta eleştirmek istediğim 1-2 nokta var. Oktay Mahmuti'ye tapıyorum desem yeridir, bu takımı şu durumdan daha iyi bir noktaya dünya üzerindeki başka hiçbir koç taşıyamazdı. Ama nacizane eleştirmek sanırım yanlış olmaz, hele ki kazandığımız bir maçın arkasından...

Shumpert-Motiejunas eşleşmesi ilginç olacak demiştik. Maalesef savunmamız burada çok aksadı, maçı dengeye getiren de bu faktördü zaten. Shumpert'ın 4 numarada ne kadar verimli olduğunu biliyoruz ama savunmada aksayıp, üstelik hücumda da şutlarını kaçırdığı zamanlarda, misal 4. periyot, burada alternatif bir planımızın olmaması kötü. Songaila da bu maçta beklediğim katkıyı yapamadı, onun bu tarz savunması zayıf 4 numaralara karşı hücumda dominant olması gerekiyor ki savunmadaki bazı dezavantajlarını tolere edebilsin. O kötüyken, Shumpert hamlesi tutmamışken, Cevher'e de güvenemiyorken belki Furkan'ı 4'e kaydırma hamlesini düşünebilirdik. En azından dünkü gibi rakibin 4 numarası 2.10'un üzerindeyse bunu rahatlıkla yapabiliriz.

Diğer bir eleştirim de kısa pozisyonu üzerine olacak. Lakovic dün inanılmaz oynadı, şutlarını soktu, ribaund ve asist yaptı. Top kaybı yaptığı 1 pozisyon hariç kusursuz oynadı desek yeridir. Lakovic büyük bir tecrübe belki ama bu kadar iyi oynadığı günde bile onu 35 dakika sahada tutmak pek akıl karı değil gibi. Shipp zaten 35 dakikaya yakın süre alıyor bu tip maçlarda, bir de bunun üzerine Lakovic'i de böyle kullanırsak rotasyondaki diğer oyuncularımızdan istenilen verimi alamayabiliriz.

Bu konuyla ilgili değinmek istediğim oyuncu ise Tutku Açık. Geçen sene F4'ü zorlayan Euroleague takımı Fenerbahçe Ülker'e karşı bu takımı tam bir lider olarak oynatan ve hücum performansı ile şampiyonluğu neredeyse tek başına kazandıracak olan Tutku'nun bu sene sezon başından itibaren süre gelen ama özellikle bu maçta çok göze batan az süre alma durumu açıkçası beni üzüyor. Evet Ender tecrübeli, Lakovic Euroleague'in ağır abilerinden ama Tutku'nun o saha görüşü, hücumda takımın gücünü tek başına 1 gömlek arttırması gibi etkenler ile ben en az bu 2 oyuncu kadar oyuna etki edebileceğini düşünüyorum. Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda da az oynamıştı ama ona tercih gözüyle bakmıştık, ki zaten o maçta 2. uzatmada maçı koparan oyunculardan biri de Tutku'ydu, dün de sadece 7 dakika oynadı. Kaldı ki bu oynadığı sürede 5 sayı 1 asist 1 top çalma 1 top kaybı gibi iyi iş yapmıştı. Yanlış hatırlamıyorsam maçın son periyodunda Lakovic çıkmadan oynadı, burada elimizde Tutku gibi bir oyuncu varken niye onu kullanmayıp Lakovic'in maçın sonunda diri olmamasını sağladık merak ediyorum. Üstelik 18 sayılık farkın kapandığı bölümde Ender-Lakovic-Gordon üçlüsünden yapılabilecek tüm ikili kombinasyonları denedik ama hiçbiri çare olmamasına rağmen Tutku'yu kullanmadık. Geçen sene dillere destan olmuş, herkesin bildiği Tutku-Andric ikili oyununun da tarih olmasına bu gidişle az kaldı, çünkü Tutku'nun oyunda olduğu kısıtlı sürelerde Andric kenarda oluyor.

Yukarıdaki eleştirileri mağlup olduğumuz bir maçtan sonra yapmak yerine, elbet bir gün mağlup olacağız çünkü, böyle çok önemli bir galibiyetten sonra yapmayı uygun gördüm. Bu konuda Oktay Hoca'ya ve muhteşem ekibine de sonuna kadar güveniyorum zaten ama hep daha iyisini istediğimiz için bu tip eleştirileri bu sene daha sık yapabilirim gibime geliyor. Bu 2 eleştiriyi de yaptıktan sonra Euroleague tarihimizin ilk maçında ilk galibiyeti üstelik deplasmanda alan takımımızı kutlayalım, bu yolda onları hiçbir zaman yalnız bırakmayacağımızı, daima destekleyeceğimizi de belirtelim.

Sıra sende Unics Kazan, ne kadar bahtsız olduğunuzdan henüz haberiniz yok...

18 Ekim 2011 Salı

Başlıyoruz | İlk Rakip Prokom

Sonunda zamanı geldi ve Galatasaray'ı layık olduğu yerde, Euroleague arenasında görmemize çok az kaldı. Heyecanımı kelimelerle ifade edemem, gerçekten inanılmaz bir iş başardığımızı şu yazıyı yazmaya başlarken tekrar anladım. Galatasaray'ın olmadığı bir Şampiyonlar Ligi'ni yıllardır pek takip edemeyen ben ve benim gibiler için artık Çarşambaları da Galatasaray ile dolu geçecek diyip, lafı çok uzatmadan Prokom'u anlatmaya başlayalım.


PG: Jerel Blassingame - Oliver Lafayette
SG: Devin Brown - Przemyslaw Zamojski - Michael Kuebler
SF: Alonzo Gee - Piotr Szczotka - Lukazs Seweryn
PF: Donatas Motiejunas - Fedor Dmitriev
C:  Adam Lapeta - Adam Hrycaniuk

Görüldüğü üzere Prokom'un kadrosunda tanıdık isimler mevcut. Geçen sene ortasında Beşiktaş'ın anlaştığı ama sağlık kontrollerinde kardiyolojik açıdan spor yapması sakıncalı görüldüğü için transferinden vazgeçilen, 1 maçlık NBA tecrübesi de bulunan guard Lafayette, 8 sene NBA'de oynayıp iyi istatistiklere imza attıktan sonra Avrupa'ya gelen Devin Brown, lokavt transferi Alonzo Gee, Litvanya'nın yetiştirdiği yeni nesil uzunlarda Valanciunas'ın arkasından gelen ilk oyuncu olan 2011 draftlarının 20 numaralı seçimi Motiejunas ve Polonya Milli Takımı'ndan hatırlayacağımız Lapeta, Hrycaniuk, Szczotka'yı bir çırpıda sayabiliyoruz.

Guard pozisyonuna baktığımızda Prokom hiç de fena bir takım değil. Koç Pacezas burada tercihini 2 ABDli guarddan; 1.77'lik zıpır guard Blassingame ile Lafayette'den yana kullandı. Blassingame hücumda büyük bir skor opsiyonu olmasa da çabukluğu ve deliciliği sayesinde arkadaşlarına pozisyon hazırlamakta hiç sıkıntı çekmiyor. Şut konusunda ise biraz sıkıntılı bir oyuncu, Blassingame için bir nevi Ty Lawson benzetmesi yapabiliriz. Lafayette ise gittiği takımlarda daha çok skor gücü ile öne çıkan bir oyuncu, özellikle bu maçı kendi evlerinde oynayacaklarını göze alırsak, onu pek boş bırakmaya gelmeyeceğini söylememiz gerekiyor. Şut kullanmaktan çekinmiyor ama aynı zamanda iyi ve sert savunmalara karşı top kaybı yapması da muhtemel bir oyuncu. Burada ikili oyunlarda tepeye çıkan Andric ve Furkan kolay faul problemine girmediği sürece Lafayette'ye sıkıntılı anlar yaşatacaktır. Bu guard ikilisi çabuk ve atletik oyuncular olmasına karşın savunmada pozisyon bilgileri zayıf olduğu için yine Pick'n Roll'lerden bol bol sayı bulacağız gibi gözüküyor.

2 numara pozisyonunda NBA'den San Antonio, New Orleans, Chicago gibi takımlardan hatırladığımız Devin Brown Prokom'un ilk tercihi olacak. Devin Brown fiziksel olarak pozisyonuna göre çok üstün bir oyuncu. 2 numarada Lakovic'i kullandığımızda burada Fb Ülker'in Bogdanovic ile bulduğu sayıların benzerini Brown'dan görme ihtimalimiz hayli fazla. Bunun yanında iyi bir savunmacı, gerek duyulursa birebir oynayabilecek bir oyuncu. Çoğu ABDli oyuncuda olduğu gibi, zaman yanlış şut seçimleri yapması ve bazen oyundan düşebilmesi gibi mental özellikleri de onun temel eksikleri. Brown'ın yedekliğini ise en iyi özelliği şut atmak olan Zamojski ve Kuebler yapacak. Kuebler son lig maçında oynamadı, bu maçta da oynamazsa bu durum işimize gelebilir. Bu iki oyuncunun oyunda olduğu dakikalarda Lakovic ve Gordon ile sayılar bulmamız da olası gözüküyor.

Kısa forvet pozisyonu bu maçta en çok zorlanacağımız yer olabilir, Alonzo Gee zaten fizik olarak sorun yaşayabildiğimiz bu pozisyonda fiziksel özellikleri ile ribaund sorunu çekmemize yol açabilir. Geçen senenin en kötü takımı Cleveland'da oynamak Gee'ye yaradı. Başka hiçbir takımda bulamayacağı şansı orada buldu ve bunu iyi değerlendirdi. Güçlü fiziğiyle potaya gidebilen, atletizmi ve ribaund sezgisi sayesinde bol bol ribaund toplayan, 3 sayı çizgisinin gerisinden ceza şutlarını iyi sokan, kısacası All-Around bir oyuncu Alonzo Gee ve şuan Prokom'un 1 numaralı opsiyonu konumunda bulunuyor. Bizim o bölgedeki ana opsiyonumuz Shipp ile çoğu özelliği benzer ama Gee'nin sorumluluk alması ve hücumda da takımını taşıyabilmesi onu 1 adım daha öne çıkarıyor. Bizim de en fazla ribaund alan oyuncumuzun Shipp olduğunu düşünürsek, Shipp'in bu maçta Gee'ye ofansif ribaund vermemesi ve savunmada penetrelerini durdurabilmesi bizim için en önemli faktör diyebiliriz. 30 dakikaya yakın süre alacak olan Gee'nin yedekliğini ise Szczotka yapıyor.

Prokom'un uzunlarını anlatmaya genç uzun Motiejunas'tan başlayalım. Motiejunas Eurobasket 2011'de Litvanya aday kadrosundaydı ama elinde çok fazla uzun seçeneği olan Litvanya şampiyona kadrosuna onu almadı. Motiejunas hücumda bir uzundan isteyebileceğiniz her şeyin karşılığını size veriyor. Öncelikle çok iyi bir şutör ve boş kaldığında her yerden şut sokabiliyor. Bunun yanında post oyunu da oynayabiliyor, en önemli özelliği ise müthiş bir pasör olması. Herhalde bize böyle bir uzun tarif etseler, Litvanyalı tahmini yapardık. Motiejunas'ın bir diğer önemli avantajı 2.13'lük boyuna rağmen 4 numara pozisyonunda olması, zaten Avrupalıların Motiejunas'ın tarzını en çok benzettiği oyuncu da haliyle Dirk Nowitzki... Motiejunas'ın temel eksikliği ise savunmada aksayabilmesi ve tecrübe eksikliği. Shumpert'ı 4'e kaydırdığımızda çok garip bir eşleşme olacak bu, arada inanılmaz bir boy farkı var ama Shumpert'ın da PF pozisyonunda hücumda nasıl verimli olduğunu biliyoruz. Şimdiden Shumpert-Motiejunas eşleşmesini merak ediyorum. Motiejunas'ın yedeği Dmitriev de skor katkısı verebilecek bir oyuncu, genel olarak vasat bir isim.

Pivot pozisyonunda Polonya Milli Takımı'ndan bildiğimiz iki oyuncu var, Lapeta ve Hrycaniuk. Lapeta 2.17'lik boyuyla savunmada önemli işler yapabiliyor ama ikili oyunlarımızda yavaşlığını kullanabiliriz. Hrycaniuk ise biraz undersized ama sonuna kadar mücadele eden, pis işleri yapan bir oyuncu.


Asseco Prokom Gdynia maçlarını 5500 kişi kapasiteli Gdynia Sports Center'da oynuyor. Salonlarında çok iyi bir baskı yarattıklarını söylemek güç ama özellikle pota arkasında yoğunlaşan kemik bir kitlesi var. Maçta renkli görüntüler oluşturacaklardır ama çok tecrübeli oyunculara ve geniş bir rotasyona sahip olduğumuz için bu beni hiç endişelendirmiyor. Tarihimizin ilk Euroleague maçına çıkacak olmamıza rağmen bu maçın ağır favorisiyiz desek yanlış olmaz.

Bizim neler yapacağımızı ve neler yapmamız gerektiğini de kısaca anlatalım. Kadrosunda 4 Amerikalı bulunan rakibimizi kontrol dışına itebiliriz. Zaten tempo yapmayı seven bir takım Prokom ve geriye iyi koşmamız lazım, Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda geriye koşamamanın bedelini ağır ödüyorduk az daha. Kısalarda yedekleri biraz zayıf olduğu için rotasyonun devreye girdiği dakikalarda güçlü benchimizle öne çıkmamız gerekiyor. Prokom muhtemelen bu maçta Lakovic, Gordon, Songaila gibi oyunculara odaklanacaktır, Avrupa'nın pek yakından tanımadığı Tutku'nun bu maçta öne çıkmasını beklemek yanlış olmaz. Yine ana oyuncularının çok istikrarlı şutörler olmadığını düşünürsek Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda uyguladığımız Alan Savunması onların ritimlerini bozabilir, zaten bu maçı sete set götürmeyi başarırsak otomatikman bir adım öne çıkacağız. Prokom'un bir diğer handikapı da kadrolarında çok fazla değişikliğe gitmeleri ve henüz oturmuş bir takım havası çizememeleri gibi duruyor. Sezonu erken açtığımız için şuan Euroleague'deki en hazır takımlardan biriyiz, bu da bizim bir başka avantajımız olarak göze çarpıyor.

Kilit Eşleşmeler: Josh Shipp - Alonzo Gee, Preston Shumpert - Donatas Motiejunas, Luksa Andric - Adam Lapeta...

Önemli Faktörler: Alonzo Gee'nin potaya yakın topla buluşmasını ve hücum ribaundlarını engellemek, guardlarını kontrolden çıkarmak...

Son söz olarak da umuyorum çok uzun bir maratonun ilk maçı olacak bu. İlkler her zaman özeldir ve bu maçı her şeyin başladığı maç olarak uzun yıllar hatırlayacağız. Normalde bu takımın hiçbir yenilgisine kızamam ama şuan basketbolda inanılmaz bir momentum yakalamışken bu maçı kazanmamız gerekiyor. Diliyorum Polonya'dan güzel bir galibiyetle döneriz ve rüzgarı arkamızda daha da kuvvetli hissederiz.

Helal Olsun Sarayın Sultanları

Maç öncesi yazımda bu maçın favorisi Fenerbahçe, kazanırsak benim için sürpriz olur ve tek diyeceğim şey "Helal olsun" olur demiştim. Maçı izleyemediğim için teknik taktik olarak söyleyebileceğim bir şey yok.

Bu takıma söyleyebileceğim tek şey;



HELAL OLSUN !

16 Ekim 2011 Pazar

NBA'deki Lokavt Üzerine

Batuhan Sarıoğlu lokavt hakkında doyurucu ve akıllarda soru işareti kalmayacak bir yazı yazmış. İzniyle onu burada paylaşmak istedim.

NBA'deki lokavt aldı başını gidiyor malum. Hem şu konu çok öksüz kalmış hem sıkıntıdan hem de takip edenler ya da ilgi duyanlar için essay kıvamında bir şeyler yazmak geldi içimden. Uzun oldukça, NBA'in basketbol yönünün haricinde kontrat muhabbetine ilgi duyanlar için iyi gider diye düşündüm, diğer arkadaşlar direk ana sayfaya atabilirler kendilerini.

Son 1 haftadır çok hareketlendi ortalık tekrardan çünkü ligin iptal edilme eşiğine gelinmişti. Benim gibi bazı arkadaşlar var bildiğim düzenli takip eden NBA'i maalesef kötü haber geldi zamanında anlaşma sağlanamadı ve NBA'in şu an için 2 haftası iptal edildi.

NBA'deki takım sahipleri ve Oyuncular Birliği arasında Toplu İş Sözleşmesi (CBA) var bilindiği üzere. NBA'deki 22 takımın sürekli zarar etmesi, büyük pazarların kendi 3'lülerini kurmaları yani yıldız oyuncuların bir takım ekseninde kendi gruplarını kurmaları NBA'in kusursuz işleyen düzenini iyice bozmuştu. Eskiden ligin en paspas takımı birkaç sene içinde yeniden yapılanmaya gidip, başa güreşebiliyorken artık bu lige Büyükler ve Anadolu takımları kavramları geldi maalesef. Saçma sapan adamların uzun süreli devasa kontratları da derken bu 6 yıllık Toplu İş Sözleşmesi bittiğinde lokavtın olacağı kaçınılmazdı ve 1999 senesinden beri ilk kez lokavt gördük ligde. Ve şu ana kadar uzlaşılması da pek yakın görünmüyor maalesef.
Geçtiğimiz Pazar ve Pazartesi günleri toplam 13 saatlik toplantılar yapıldı ve yine bir sonuç çıkmadı ve NBA Başkan'ı David Stern de ligin ilk 2 haftasının iptalinin kararını açıkladı. Ligin ilk 2 haftasının iptali yaklaşık 100 maçın iptal edilmesi ve yaklaşık 83 milyon $'lık seyirci hasılatının kaybı demek oluyor en basitinden. 
Peki nedir bu Takım Sahipleri ve Oyuncular Birliği'nin arasındaki anlaşmazlıklar? En başta yıllık gelir dağılımındaki anlaşmazlık geliyor kuşkusuz. NBA'deki sistem Basketball Related Incomes (BRI) ile işliyor. Bu Basketbolla İlgili Gelirler, 3.7 milyar $'lık bir pastayı oluşturmakta. Takım sahipleri bu pastanın %43'ünü, Oyuncular ise %57'sini alıyor eski Toplu İş Sözleşmesi'nde. 22 takımın zarar ettiği bu ortamda, takım sahiplerinin artık bu devasa uzun kontratlardan kurtulmak istemeleri ve şirket yönettiklerini düşünerek zarar eden bir şirketi açık tutmamalarını istemeleri gayet doğal karşılamak pek de zor değil sanırım. Takım sahiplerinin isteği %50 - %50 bu pastayı paylaşmak istemekte fakat Derek Fisher'ın Başkanı olduğu oyuncular birliği %57 orandan en fazla %53 kadar geri adım attılar ve daha da aşağıya inmiyor. %4'ün bile çok önemli bir meblağ olduğu 3.7 milyar $'lı bir pastada anlaşmazlığın en büyük kısmını bu nokta oluşturmakta.
Diğer anlaşmazlık yaşanan bir çok muhabbet var aslında. Salary cap, kontrat uzunlukları, lüks vergileri vs. Bunlara da kısaca değinirsem; 
Öncelikle Yeni Lüks Vergisi kuralı. Eğer bir takım 5 sezonun en az 3'ünde Salary Cap'in üstünde bulunursa, Cap'in üzerindeki her 1$'ı için, 3$ ceza ödeyecek. Eğer bu iş toplam 5 sezonu da kaplarsa, 1$ için 4$ ödemek zorunda kalacak. 
Diğer bir tartışma konusu da Kontrat Uzunlukları. 2005'teki Toplu İş Sözleşmesi'nde. Eğer bir oyuncu kendi takımı ile tekrardan anlaşırsa en fazla 6 yıl, başka bir takımla tekrardan anlaşırsa en fazla 5 yıl kontrat yapabiliyordu. Takım sahiplerinin artık "Kontratı ver, adam yatsın, overpaid olsun." muhabbetinden dili çok yandığı için kontrat uzunluklarını 3 ve 4 yıl olarak sınırlamak istemekte. Oyuncu Birliği'nin talebi ise 4 ve 5'er yıllık.

Bunların yanında Salary-Cap'in üzerinde bulunan takımlara verilen ayrıcalık olan Mid-Level Exception da başka bir tartışma konusu. Eski CBA'de bir oyuncuya maksimum 5 yıllık ve en fazla 5,8 milyon $ olarak ya da 5,8'i bölerek birkaç oyuncuya mid-level verilebiliyordu. Takım sahiplerinin isteği ise maksimum 3'er yıllık ve en fazla 3 milyon $. 
Takım sahiplerinin isteği en basit olarak BRI'nin %50-%50 olması. Eğer bu olursa makul bir Salary Cap sistemiyle yola devam edilecek benim anladığım. Eğer Oyuncular Birliği %53'lük gelirde ısrar ederlerse, Takım Sahipleri'nin talepi Hard Salary Cap sistemi ama oyuncular buna da yanaşmıyorlar. Hard Salary Cap ise Lüks Vergisi ya da Mid-Level, Larry Bird Exception gibi daha bir çok istisna kural olmayacak anlamına geliyor.

Şimdi kritik bir döneme girmekteyiz. Haftaya Takım Sahipleri ve Oyuncular Birliği Federal Arabulucu eşliğinde bir görüşme daha yapacaklar, bu görüşme çok önemli eğer uzlaşma olmazsa David Stern'ün Noel Tatili'ne yani Aralık sonuna kadar ligi iptal edeceği söyleniyor. Fakat bu haberin ardından Oyuncular Birliği cephesinden Billy Hunter anlaşmanın yakın olduğunu söyledi. Ne kadar doğru bilmiyorum tabi. 
Bu muhabbetlerin ardından ben Takım Sahipleri'nin %100 arkasındayım. Oyuncuların bu kadar manyakça para kazandığı ve 22 takımın zarar ettiği bir ortamda NBA gibi her takımın şampiyon olabileceği bir ligde bu dengesizlik daha fazla gidemezdi. NBA'e Büyükler ve Anadolu takımları etiketleri çoktan gelmeye başlamıştı. İnsanların bu ligi sevmesinin nedeni kaliteli olmasının yanında her takımın rekabet edebildiği bir ortamın da sağlanmış olmasıydı. Bu çizgiden maalesef çok uzaklaşıldı. Ek olarak, oyuncuların kontratlarının son senesinde köpek gibi oynayıp, iyi bir sözleşme yapıp ardından kontratın sonuna kadar el ense yatması da artık takım sahiplerinin ücret ve kontrat uzunluğu konusunda radikal bir karar almasında başrol oynayan etmenler. Bana göre bizim Luksa Andriç ya da Furkan'ın Erick Dampier'ın son 6 yılda oynadığı oyundan da farkı yoktu, hatta çok net fazlası var. Tek farkı Erick Dampier'ın 6 yıl için 73 milyon $'lık kontrat imzalamasıydı ve ortaya oyun olarak neredeyse "0" performans koymasıydı. Erick Dampier gibi daha bir dolu örnek verilebilir "overpaid"lik konusunda.

Sonuç olarak Takım Sahipleri'nin kaybedeceği bir şey yok bana kalırsa. Oyuncular elbet öyle ya da böyle yola gelecekler. Başka çareleri yok. Bir noktadan sonra dirençlerinin kırılacağını düşünüyorum. 
Son olarak bugün bir iddia daha atıldı ESPN tarafından ortaya, 1 aylık gecikmeli, Aralık'ın başından başlayacak ve full 82 maçlık sezonu kapsayacak gizli bir fikstür oluşturulduğu hakkında. İlginç gerçekten. Ne kadar doğrudur bilemiyorum ama Marc Stein gibi bir isim imzalı bir haber ki bence güvenilebilir. Bu Federal Arabulucu'lu toplantıdan sonra işin rengi biraz daha çıkacak gibi ortaya. Bekleyip, göreceğiz. Ancak cidden artık anlaşılsın da bitsin bu çile...

14 Ekim 2011 Cuma

Kadınlar Cumhurbaşkanlığı Kupası Maçı | Rakip Fenerbahçe

Sezonun ilk kupası için 16 Ekim Pazar günü saat 15.00'da ezeli rakibimiz Fenerbahçe ile karşılaşıyoruz. Maç Ankara'da oynanacak, taraftarımız yine yoğun ilgi gösterecektir ama Bursaspor maçının gününde olması ilgiyi az da olsa azaltacaktır.


PG: Birsel Vardarlı - Elina Babkina (?) - Olcay Çakır
SG: Penny Taylor - Esmeral Tunçluer
SF: Angel McCoughtry - Kübra Siyahdemir - Özge Kavurmacıoğlu
PF: Nevriye Yılmaz - Nevin Nevlin
C:  Ivana Matovic - Zana Tamane (?)

Fenerbahçe'nin kadrosu yukarıda yazdığım şekilde olacak. Yanlarında soru işareti olan oyunculardan Babkina ve Tamane'den biri yabancı kontenjanı yüzünden oynamayacak. Burada koç hangi tercihi yapar bilmiyorum ama muhtemelen bizim zayıf kanadımız olan pota altından oyunu iyice domine etmek için Tamane'yi seçebilir. Bizde de Işıl'ın cezalı olduğunu düşünürsek guard konusunda sıkıntı çekmeyeceklerdir. Aslında burada bizim takımın kadrosunu da yazmak ve bunun üzerinden gitmek gerekir. Zira şuanki tablo pek iyi gözükmüyor.



PG: Epifaniya Printz - Yasemen Saylar (?)
SG: Diana Taurasi - Ayşe Cora (?)
SF: Alba Torrens - Şaziye İvegin - Gülşah Gümüşay
PF: Bahar Çağlar - Melisa Can (?)
C:  Tina Charles - Melek Bilge (?)

Gözüktüğü üzere zaten 2. bir oyun kurucusu olmayan takımımız Işıl'ın da cezalı olmasıyla asıl pozisyonu 2 numara olan Printz ve Taurasi'nin eline bakacak. Tek sıkıntı burada da değil, sakatlıktan yeni çıkan ve tek bir hazırlık maçı dahi oynamamış olan Melisa'nın oynaması halinde nasıl bir katkı vereceği belli değil, bunun haricinde uzun rotasyonunda kullanacağımız oyuncuların Torrens ve Gülşah olması ise durumun vehametini daha iyi özetliyor. Yanlarında soru işareti olan diğer oyuncular ise Ceyhun Hoca'nın süre vermesini beklemediğim oyuncular, kısacası 7 kişilik bir rotasyonla 3 sene önceki halimize dönmüş durumdayız. O zaman Cem Akdağ'ın o takımıyla Fenerbahçe'ye karşı gösterdiğimiz mücadeleyi göstermemiz şart bu maç için. Bu kadar değerli bir kadroyu 7 kişilik rotasyona indirecek harcamalar ve takım kurma nasıl yapılır, inanması güç. Fenerbahçe'ye karşı çok ağır bastığımız şu sezonda şu kupa için favorinin maalesef Fenerbahçe olduğunu söylememiz gerekiyor.

VICI Aistes maçından gözlemlerime gelirsem; Matic pek katkı verebilecek bir oyuncu değil. En azından şöyle diyelim, Matovic'ten kötü, Tamane ile aynı standartta diyebiliriz ama çoğu koçun tercihi Tamane olur burada da. Matic zaten yabancı kontenjanından dolayı oynayamayacak bu maçta, bunun yanında Aistes maçının kazanılmasında savunması ve top çalmaları ile büyük katkı yapan Işıl'ın olmaması da diğer handikaplarımız. Aistes'e tam 22 hücum ribaundu verdik, Aistesli oyuncular ise bu hücum ribaundlarını çok sayıda boş turnike kaçırarak değerlendiremediler. Aynı ribaundları Fenerbahçe'ye de verirsek bizi büyük bir hüsran bekleyebilir. Geçen seneki yenilgilerin sebeplerinden birini Angel'a verdiğimiz hücum ribaundları olarak belirleyen Ceyhun Yıldızoğlu'nun takım üzerinde bu konuda herhangi bir değişiklik yapamaması da bir bakıma manidar. Hücumda kritik anlarda topu Dee'ye verdik ve o da 7/7 üçlük gibi mükemmel bir performansla bize Aistes maçını kazandırdı ama bu maçta Penny'ye, zaman zaman da Angel'a karşı oynayacağını düşünürsek kuşkusuz bu atışları aynı rahatlıkta bulamayacaktır. Yine yerlilerden toplamda sadece 9 sayı skor katkısı almamız, Gülşah ve Bahar'ın formda olmayışı, Şaziye'nin boş turnike kaçırması da düşünmemiz gereken noktalar.

Hiç olumlu noktamız yok muydu, tabii ki vardı. Savunmada kaptığımız toplardan ve aldığımız ribaundlardan sonra rakip sahaya çok tempolu geçtik. Özellikle Torrens'in fast-break koşuları çok etkili oldu. Bunun dışında Dee ve Tina henüz doğru dürüst antreman yapamadan maça çıktılar ve 3 gün içinde takıma biraz daha adapte olacaklardır. Özellikle Tina'nın Fenerbahçe uzunlarına karşı performansı çok önemli, geçen sene final serisi boyunca Sylvia Fowles hiç çıkmadan oynamıştı, kondisyonu yeterliyse ona da aynı şekilde sarılacağız muhtemelen, şimdiden Allah güç kuvvet versin diyelim.

Toparlamak gerekirse; bu maç için erkek maçının aksine favori çıkan taraf Fenerbahçe. Işıl'ın yokluğu büyük handikap, muhtemelen 3-4 oyuncumuz en az 35 dakika sahada kalmak zorunda olacak. Buradan nasıl galibiyet çıkarabiliriz diyorum, cevabı basit aslında. Onlardan daha fazla mücadele etmek... Ceyhun Hoca'dan artık takımı kenardan avantajlı duruma getirmesini beklediğimiz zaman geldi, Ratgeber'den sonra Dikeoulakos'a dataktik anlamda üstünlük sağlayamazsa çanlar onun için çalmaya başlayacak. Öte yandan da Taurasi'nin, Printz'in, Torrens'in, Charles'ın aynı anda iyi oynamasını bekleyeceğiz. Şu şartlar altında bu maçı kazanırsak takımımıza helal olsun ama ben pek ihtimal vermiyorum maalesef.

22 Sene Sonra Gelen Kupa | Şampiyon Galatasaray

Başlıktan rahatça anlaşılıyor zaten, Galatasaray Erkek Basketbol Takımları 22 sene sonra basketbolda ilk kez bir kupa kazandı, son olmayacağını çok rahat söyleyebiliriz ama ilklerin yeri her zaman ayrıdır. Sırf o yüzden bile bu maç hiç unutulmayacaktır, akıllarda hep kalacaktır.




Basketbolda artık klasik haline gelen yarı yarıya tribünlerde Fenerbahçe'ye üstünlük kurma geleneğimiz bu maçta da devam etti. Burada aslında müthiş bir dezavantajımız vardı. Kayseri'de bize verilen tarafta pota arkasında tribün yerine sahne vardı, Fbliler ise pota arkasında tribün yapabiliyordu ve belki de 2. devre kaçan serbest atışlarda bu önemli rol oynadı. Sayı olarak üstünlüğümüzü bu açıdan çok da kullanamadık çünkü bize diğer taraf verilse hem pota arkasında hem yan tribünlerde rahatlıkla durabilirdi taraftarımız.

Maça Ender-Lakovic-Shipp-Songaila-Furkan 5'iyle başladık. İlk periyot genelde dengede gitse de basit hatalar yaptık, top elimize adeta canlandı, özellikle Furkan biraz heyecanlı gibiydi. 2.periyotta Tutku-Shumpert-Andric üçlüsünün oyuna girmesiyle farkı bir anda 10 sayıya çıkardık. Burada geçen sene bir çok 4 numaranın bile arkasında durabilen Shumpert'ın Bogdanovic'i alçak postta savunamaması bizim için önemli bir handikaptı. Verdiğimiz ribaundların ve yaptığımız top kayıplarının bize fast-break sayıları olarak geri dönmesiyle 10 sayılık fark eridi.

3.çeyreğe biraz daha defansif yönü kuvvetli tutmak amacıyla Ender-Gordon-Shipp-Songaila-Furkan ile başladık. İlk periyot pek iyi oynamayan Furkan hücumda bulduğu sayılar ve çektiği ribaundlar ile bu periyoda damgasını vurdu. 2.periyotta 3 faule ulaşan Shumpert'ın yanı sıra Shipp de 3. faulünü aldı ama burada Caner Topaloğlu müthiş mücadelesi, savunma gayreti ve bulduğu ekstra sayılarla imdadımıza yetişti. Maçı zaten lehimize çeviren de Caner'in bu beklenmedik katkısıydı. 4.periyotta 2.periyodun bir kopyasını gördük. Fenerbahçe Ülker hızlı hücumlarda Gist'in smaçları, alçak postta da Bogdanovic'in Lakovic'e ve Tutku'ya üstünlük sağlamasıyla son 5 dakikaya 7 sayı önde girdi. Spahija sezon başında söylediği kısalarda boy avantajını kullanma faktörünü burada iyi uygulamıştı. 2.03'lük Bogdanovic ile 1.85'lik Lakovic'in eşleşmesinden çok rahat sayı çıkarttılar. Oktay Mahmuti molasından sonra müthiş bir hamle yaptı ve bu dezavantajı ortadan kaldırmak için alan savunmasına döndü. 5 numaralarının şutu olmadığı, 4 numarada Gist, 1 numarada ise Ukic ve Jerrells gibi 3 istikrarsız şutörün bulunduğu Fenerbahçe Ülker, son 2 uzatma periyodunu da sayarsak alan savunmasına 15 dakika boyunca hücum edemedi. Burada komik olan şey, Spahija'nın defalarca mola alması ve alan savunmasına set çizmesine rağmen hiçbir şekilde kolay şut bulamamasıydı.

Normal sürenin son bölümlerinde ve maçın uzatmalarında geçen seneki sisteme döndük ve Shumpert ve Andric'ten kolay sayılar bulduk. Gist'i Fenerbahçe Ülker'e gelmeden önce almamızı çok istememiştim bu yaz ama şimdi gelmediğine seviniyorum açıkçası. Yaptığı spektaküler smaçlarını bir kenara koyarsak savunmada Andric'in yardım savunmasında gecikmesi, Shumpert'ı ise hiç savunamaması bize büyük avantaj getirdi. Normal sürede bitirmemiz gereken maçı 2. uzatma periyodunda olsa da kazandık. Maçla ilgili teknik taktik kısımda söyleyebileceğim son şey, maçta genel olarak çok üstündük ama yaptığımız basit hatalar ve yediğimiz fast-breakler maçın ortaya gelmesini sağladı.

Bu maç sezonun psikolojik ve momentum açısından en önemli maçıydı belki. Bu denli üstün olduğumuz bir maçı kaybetseydik, bizler yine bu takıma sonuna kadar güvenecektik ama bazı taraftarlardan çatlak sesler çıkıp bu güven ortamını bozabilirdi. Bu açıdan yıllar sonra gelen bu kupa ve rüzgarı iyice arkamıza almamız mükemmel oldu. Takıma kavuşmamız gecikecek belki ama bu takım ilk 3-4 maçını kapalı gişe oynayacağına şüphe duymuyorum. Takımımıza maç boyunca müthiş destek veren Kayseri'deki ve Kayseri'ye başka illerden gelen taraftarlarımıza da helal olsun demekten başka söylenecek bir söz yok.



Galatasaray müzesine bir kupa daha kazandıran Erkek Basketbol Takımımız'a, Hakan Üstünberk'e, Oktay Mahmuti ve ekibine ne kadar teşekkür etsek az. Yenilmez Armada artık tam anlamıyla geri döndü, daha yeni başlıyoruz...

12 Ekim 2011 Çarşamba

Euroleague Fantasy Challenge


Euroleague Fantasy Challenge, Avrupa Basketbolu'nu yakından takip edenlerin iyi bildiği ve Euroleague'i yakından takip etmemize vesile olan, oyuncu dağarcığımızı genişleten çok zevkli bir oyun. Önce oyuna nasıl giriş yapılabileceğini anlatalım, daha sonra da nasıl takım kurulacağından ve 1-2 püf noktadan bahsedelim.

Oyuna Kayıt Olma

http://fantasychallenge.euroleague.net/ adresine gidip, alt taraftaki "JOIN" butonuna tıklayın. Devam etmek için karşınıza çıkan kuralları okuyup kabul etmeniz gerekiyor. Ardından ekrana gelen formdaki ad, soyad, e-mail adresi şifre bilgilerinizi eksiksiz doldurup ülke, dil, favori takım, favori oyuncu, cinsiyet, doğum tarihi seçeneklerini işaretlemelisiniz. Son olarak da telefon numaranızı yazıp (Türkiye için başına +90 eklemelisiniz) kayıt yaptırabilirsiniz. E-mail adresinize gelen aktivasyon mail'ini açıp kullanıcı adı ve şifrenizle giriş yaptıktan sonra bilgilerinizi onaylayarak kaydınızı tamamlayabilirsiniz.

Takım Kurma

Oyuna kullanıcı adı ve şifreyle giriş yaptıktan sonra gelen ekranda "Create Your Team" butonuna tıklayın. Takımın ismini yazdıktan sonra elimizdeki 500 krediyle 2 Point Guard, 4 Shooting Guard / Small Forward, 4 de Center seçerek 10 oyuncudan oluşan takımınızı oluşturabiliyorsunuz. Son olarak da Confirm'e tıkladığınızda takımınız artık kurulmuş oluyor.

Kendi pozisyonlarının en iyi oyuncularının puanı genelde 70'den aşağı olmadığı için bu tarzda en fazla 3-4 adet oyuncu kadronuzda bulundurabiliyorsunuz. Ya da tercihe göre en iyilerden 6-7 oyuncu alıp gerisini hiç süre alamayan ve katkı veremeyecek olan düşük puanlı oyuncularla tamamlayabilirsiniz, bunun aksine her oyuncunun belli bir standartın üstünde olduğu bir takım da yaratabilirsiniz, tercih size kalmış. Burada dikkat edilmesi gereken en önemli nokta oyuncunun efficiency (verimlilik) puanı. Yani bir maçta 35 sayı atmış bir oyuncu 20 puan getirirken 15 sayı atmış bir oyuncu 25 puan getirebiliyor. Puanlar hesaplanırken oyuncuların kaçırdığı her şut, yaptığı her top kaybı, yediği her blok hanesine (-) olarak yazılıyor. Ayrıca sayı kadar ribaund, asist, top çalma, blok ve şut yüzdesi de çok önemli olduğu için kadro seçiminde bu kriterleri göz önüne almakta yarar var.

Euroleague ilk hafta maçları oynanasıya kadar kadronuzu istediğiniz kadar değiştirebilirsiniz ama ilk haftanın ilk maçı oynanmaya başladıktan itibaren o haftaki tüm maçlar bitesiye kadar kadronuzu değiştiremiyorsunuz. Tüm maçlar bittikten sonra ise önünüzdeki hafta için 10 kişilik kadroda 3 oyuncu değiştirme hakkınız var. Burada da en önemli olan şey, oyuncuların puanının değişimini göz önüne almak ve ilk haftalarda en iyi kadroyu kurmak yerine mümkün olduğu kadar puanına göre iyi performans verecek oyuncuları seçmek.

Şöyle bir örnek verelim. Tutku'nun şuan 26 puanı var gözüküyor. Tutku ilk hafta iyi bir performans sergilerse önümüzdeki hafta için puanı 26'dan 40 küsürlere, hatta performansına bağlı olarak daha da yükseklere çıkabilir. Daha sonra tercihe göre Tutku yerine daha düzenli ve daha fazla katkı verebilecek bir oyuncuyu kadronuza alabilirsiniz. Bu şekilde 3-4 oyuncu yakaladığınız an ilk başta 500 kredi olan kadronuzun değeri 600'a yaklaşmaya başlar. Siz de bunun avantajıyla ilerideki haftalarda 600 kredilik değerde bir kadro ile puanları toplamaya başlarsınız. Bu yüzden ilk haftalarda en iyi kadroyu değil de çıkış yapabilecek ve değerini arttıracak oyunculardan oluşan bir kadroyu seçmek, 20 civarı maç oynanacak olan oyunda ilk hafta size az puan getirecek olsa da diğer haftalar için sizi çok rahatlatır.

Liglere Katılmak

Oyuna girdikten ve takımınızı kurduktan sonra gelen ekranda yukarıdaki "Private Leagues" butonuna tıklayıp, "JOIN A PRIVATE LEAGUES" başlığını seçin. Burada alfabetik sırayla 3-4 parçaya bölünmüş liglerden, girmek istediğiniz lig için uygun harf aralığını seçin. Ligin adını bulduktan sonra şifresiyle birlikte giriş yaptığınızda lige katılmış olacaksınız. Girdiğiniz ligde diğer kullanıcılarla bir yarış içerisindesiniz, her hafta alınan puana göre ve toplam puana göre durumunuzu görebiliyorsunuz.

1 takımla istediğiniz kadar lige katılabiliyorsunuz. Türkiye'de oyuncuların ya da basketbol sitelerinin ödüllü ligleri var, geçen sene Sinan Güler bunu yapmıştı, onları da takip etmekte fayda var. Benim açacağım lige girmek isterseniz de;

Lig Adı: Final Four - İstanbul
Şifre: devotion

Oyunla ilgili söylenebilecek her şeyi yazdım sanırım. Oyunu oynaması yukarıda görüldüğü kadar uzun ve zahmetli değil aslında. Futbol oyunlarıyla her hafta uğraşamayan ben bile haftada sadece 3 oyuncu değiştireceğim bu oyunu aksatmadan oynuyorum ve ilgiyle sonuçları takip ediyorum. Bu sene Galatasaray'ın da bu platformda yer almasıyla oyunu ayrı bir zevkle oynayacağımız aşikar. Güzel bir Euroleague ve ELFC sezonu diliyorum.

10 Ekim 2011 Pazartesi

Cumhurbaşkanlığı Kupası Maçı | Rakip Fenerbahçe

Sezonun ilk kupası için 12 Ekim Çarşamba saat 18.30'da ezeli rakibimiz Fenerbahçe Ülker ile karşılaşıyoruz. 13 günde 7 maçlık inanılmaz yoğun bir maratonun son maçını oynayacak takımımız umuyorum bu maçı da kazanıp müthiş bir işe imza atacak.


PG: Roko Ukic - Curtis Jerrells - Hakan Demirel - Erbil Eroğlu
SG: Ömer Onan - Bogdan Bogdanovic
SF: Emir Preldzic - (Bogdan Bogdanovic)
PF: James Gist - Kaya Peker - Berkay Candan
C:  Gasper Vidmar - Oğuz Savaş

Fenerbahçe Ülker için ilk söyleyebileceğimiz şey geçen seneye oranla en önemli rakipleri Anadolu Efes ve Galatasaray'ın kadrolarını çok güçlendirdiği ortamda bu açıdan zayıf kalmaları. Saras-Kinsey-Lavrinovic-May yerine Jerrells-Bogdanovic-Gist-Vidmar(sakatlıktan) geldi ki hangi dörtlünün daha yararlı olduğunu bile tartışabileceğimiz bir durum var, üstelik en önemli silahları Marko Tomas'ın yaklaşık 1 ay daha oynamayacağını düşünürsek maçın favorisi olduğumuzu söyleyebiliriz. Burada bizi öne çıkaran etkenler sezonu erken açmak ve üst seviye çok fazla maç yapmamız ama bu maçlar tam aksine bize yorgunluk olarak da dönebilir, bunu da unutmamamız lazım.

Fb Ülker'in kısa rotasyonuna gelirsek; Ukic-Jerrells ikilisini görüyoruz. Burada sakatlıktan yeni çıkan ve ürkekliğini üzerinden pek atamayan Ukic'in ne yapacağı belirleyici olacak. İkili oyun savunması zaten üst düzey olan takımımızın burada düşünmesi gereken bire birde rahat adam geçebilen Ukic-Jerrells ikilisini durdurmak ki geçen sene bizi bir hayli zorlayan Ukic'i durdurmak için bu sene daha fazla silahımız var, en önemli silahımız da Jamon Lucas Gordon tabii ki. Geçen sene Olympiakos'un Fb Ülker'i Sinan Erdem'de 15 sayı geriden gelip yenmesinde de Ukic'e baskısıyla başrol oynayan Gordon'dan benzer bir performans bekliyoruz yine. Yine Ender Arslan'ın da Jerrells'a karşı neler yapacağı önemli, onun tecrübesine bu maçta çok ihtiyacımız var.

Lakovic - Ömer Onan mücadelesi...
Geçen sene Fb Ülker'in korkulu rüyası haline gelen Tutku'nun ikili oyunları ve Lakovic'in hücumdaki verimliliği oyunun gidişatını belirleyecek. Fb Ülker'de ise Ömer Onan savunmada Lakovic'i yavaşlatmaya çalışacak, hücumda ise takımına rahatlık vermeye çalışacak. Bu eşleşmeden galip çıkan oyuncunun takımı 1 adım öne geçecektir. Ömer Onan kenarda olduğunda ise Tomas olmadığı için Bogdanovic devreye girecek. 2-3 rotasyonlarına baktığımızda sadece 3 oyuncuya sahip olmaları yine bizim avantajımız. Ama burada da en önemli faktör Preldzic'i ne kadar yavaşlatabileceğimiz olacak. Geçen seneye baktığımızda 1 ve 2 numara pozisyonlarında çok daha güçlendiğimizi görüyoruz ama 3 numara pozisyonunda geçen seneki gibi ağırlıklı olarak Shipp görev yapacak ve bu formül geçen sene sezon genelinde mükemmel işlemesine rağmen finalde Preldzic'i durdurmayı başaramamıştı. Sezon başında 3 numara transferi istememin tek nedeni olan Preldzic eşleşmesi umarım bizi yine sıkıntıya sokmaz, eğer bu maçın bizim açımızdan tek bir "X Faktör"ü varsa o da Preldzic'i durdurabilmektir. Diğer yandan ne yaparsak yapalım Bogdanovic belli bir skor katkısı verecektir, onu olabildiğince zor şutlara yöneltip şut yüzdesini düşürmek de yapmaya çalışacağımız şeylerden biri olacak.


Uzun rotasyonlarında Vidmar'ın dönüşü ile pota altı sertliğine kavuştu Fenerbahçe ama Mirsad'ın yokluğu ile 4 kişilik ve olası bir faul problemi yaşadıklarında sıkıntıya düşecekleri bir uzun rotasyonları var. Yine 4 numarada ne yapacağı belli olmayan savruk ama patlayıcı güce sahip Gist ve Galatasaray maçlarında airballları ile ünlü Kaya'nın olması bizim için avantaj diyebiliriz, burada kupa maçlarında aktif dinlenme yaptığını söyleyebileceğimiz Songaila'dan iyi skor katkısı almak yapmaya çalışacağımız işlerden biri olacak. Gist ve Songaila gerçekten birbirine tam zıt diyebileceğimiz 2 oyuncu. Gist hücumda atletizmi ve potaya gidişleriyle bize sorun yaşatabilecekken, Songaila da diğer tarafta size'ını ve fizik üstünlüğünü kullanarak bol bol sayı bulabilir. Bu da yine maçın kilit eşleşmelerinden biri, galip çıkan takımına çok önemli avantaj sağlayacak. Zaza Pachulia'nın bu maçta oynamayacağını düşünerek maça ilk 5 başlayacak olan Furkan'ın Vidmar karşısında geri adım atmaması ve faul problemine girmemesi önemli, zira diğer eşleşmede Luksa Andric ikili oyunlardan Oğuz'un üstünden bulacağı sayılarla orada üstünlüğü bize geçirebilir ve geçen seneye oranla daha güçlendiği için de savunmada da Oğuz'un arkasında durabilir. Kısacası pota altında iki tarafın da birbirine üstünlük sağlayabileceği bir durum var, burada Shumpert ile birlikte daha geniş rotasyona sahip olan bizim biraz daha avantajlı olduğumuzu söyleyebiliriz.

Toparlarsak, geçen sene kağıt üstündeki inanılmaz büyük kadro farkına rağmen Fb Ülker ile başa baş mücadele eden ve son topa kadar şampiyonluğu bırakmayan takımımız artık çok daha güçlü ve bu maçın favorisi konumunda. Fb Ülker'in avantajı ise geçen seneye göre ilk 5'ini koruyor olması ve şu maçtan önce onları çok inceleyebileceğimiz bir maç oynamamaları, bir bakıma yeni transferleriyle birlikte kapalı kutu olmaları ve bize göre maça daha dinç çıkmaları. Maçın önemli detaylarını özetlersek;

Kilit Eşleşmeler: Jaka Lakovic - Ömer Onan, Josh Shipp - Emir Preldzic,  Darius Songaila - James Gist. Basketbol bu kadar basit bir oyun değil belki ama bu 3 eşleşmeden en az 2'sini lehine çeviren takım büyük ihtimalle maçı kazanacaktır.

Önemli Faktörler: Bizim adımıza; Preldzic'i yavaşlatmak, Fb'nin 2 pivotu Vidmar-Oğuz'u faul problemine sokmak. Fb Ülker adına; ikili oyunları iyi savunmak, Ukic'in ardından ikinci bir oyun kurucudan verim almak.

Kısacası mükemmel bir maç bizleri bekliyor. Takımımıza güvenim tam, Kayseri'den galibiyetle döneceğimize inanıyorum ama 13 günde 7.maçına çıkan bu takım kupayı kazanamazsa da onlara "Niye böyle oldu?" diyecek halimiz yok. Bu sene lig şampiyonluğu ve Euroleague'de başarının ana hedef olduğunu söylememize gerek yok sanırım.

8 Ekim 2011 Cumartesi

O Artık MVP | Seimone Augustus

Mone Şampiyonluk Kupası ve MVP ödülüyle...

Bu konuda yazabileceğim çok fazla şey var aslında ama kısa tutmak en iyisi.

Bana göre "Dünyanın En Yetenekli Kadın Basketbolcusu" olan Seimone Augustus sonunda hakettiği şampiyonluğu ve ödülü kazandı. Kariyeri sakatlıklarla ve kötü takımlarla geçti. İlk 3 senesinde oynadığı Minnesota takımı belki de tarihin gelmiş geçmiş en kötü WNBA takımlarından biriydi. Buna rağmen 1 gün olsun Minnesota'da ayrılmayı düşünmedi, istese başka bir takıma gidip bu başarıları çok daha kısa sürede de yakalayabilirdi ama işte onu çok sevmemizin en büyük nedenlerinden biri de bu zaten; bulunduğu yere bağlılığı ve takımına sadakati...

Bu sene Seimone'un yanında ona yardım edebilecek iyi isimler vardı. Zaman zaman Whalen, Moore ve Brunson öne çıktılar takımda ama sezon boyu her maç belli bir istikrarı yakalayan tek oyuncu Seimone'du. İş Playofflara geldiğinde ise Ceyhun Yıldızoğlu'nun "Sadece skor yapıyor, ribaund alamıyor, winner değil" sözlerine adeta cevap verircesine oynadı. Hele o unutulmaz 2. maç performansı muhtemelen WNBA tarihinin gelmiş geçmiş en özel 5 performansından biridir. Final serisi boyunca 24.7 sayı 5.7 ribaund 4.7 asist 0.7 blok ve 0.3 top çalma ortalamaları yakalayarak sahada her işi yaptığını gösterdi.

Seimone sonunda iyi bir takım içinde dünyanın en iyilerinden biri, belki de en iyisi, olduğunu kanıtladı bu sene. Muhtemelen aynı senaryo önümüzdeki 4-5 sene boyunca devam edecek ve Seimone daha nice şampiyonluklar ve ödüller kazanacak. Galatasaray'da ise Ceyhun Yıldızoğlu'nun Seimone Augustus yerine tercih ettiği, doping skandalından sonra kendisini pek toparlayamayan, bir zamanların en iyi oyuncusu olan Diana Taurasi'yi izleyeceğiz.

Galatasaray'a Seimone'dan fazlasını verebilecek bir oyuncunun olmadığını ve şuan Seimone'un Dee'den çok daha formda bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. Tabi bunlar demek değil ki bu sene başarısız olacağız. Geçen seneye kıyasla Alba Torrens-Tina Charles-Şaziye İvegin-Ayşe Cora takviyeleri yapan takımımızda Taurasi ya da başka bir oyuncu zaman zaman aksasa bile başarı ister istemez gelecektir bu kadar iyi bir kadroyla ve önümüzdeki 4 kupadan birini bile alamazsak takım başarısız damgası yiyecektir bu sene. Taurasi'den tek beklentim Galatasaray'a saha içinde/dışında yakışan bir oyuncu olsun, daha sonra yerini Seimone Augustus'a bırakmak ve bir daha gelmemek üzere yollarımız ayrılsın.

Seimone da umarım Spartak'ta bu sene çok başarılı bir sezon daha geçirir. Spartak bu sene ezeli rakibi UMMC'ye Sue Bird gibi bir ismi kaptırdı ve şuan Euroleague için müthiş iddaalı bir konumda değil ama Seimone bu kadar formdayken takımını Final Four'a sokacaktır ve umarım bu sayede onu bu sene Türkiye'de yine izleme şansı bulacağız.

Son olarak Seimone Augustus ile ilgili WNBA resmi sitesinin "The Rise Of Seimone Augustus" isimli  yazısını ve o inanılmaz 2. maçın hikayesini paylaşalım.


Seimone Augustus: "Galatasaray fans, you will always be in my heart !"

7 Ekim 2011 Cuma

Türkiye Kupası 2. Gün | Rakip Erdemir

PG: Soner Şentürk - Alper Özcan
SG: Dwayne HendersonAltan Erol
SF: Mutlu Akpınar
PF: Antwayne Robinson - Emre Ekim - Caner Ercan
C:  Ray Wesson - Eren Beyaz - Nusret Yıldırım

Erdemir'in kadrosu bu şekilde. Maça az bir süre kalmışken çok da fazla şey söylemeye gerek yok aslında. Euroleague Ön Elemesi öncesi oynadığımız son hazırlık maçında Erdemir'e karşı 73-59'luk bir üstünlük sağlamıştık. Bugün daha da rahat bir galibiyet bekliyorum takımdan.

Hoşgeldin Zaza Pachulia

Galatasaray Erkek Basketbol Takımı'nda son 5 senelik süre zarfında çok şey değişti ama değişmeyen tek bir özelliği vardı. Bu takımın hiçbir zaman klasik pivot tanımına uyan iyi bir pivotu olmamıştı, buraya uydurabileceğimiz en iyi isim Fatih Solak'tı ki durumun vehametini artık anlayın :) Şuan ise bu algıyı kenara bırakabilecek bir transfer yaptık, kadromuza 5 numaranın tanımı olabilecek bir oyuncuyu, Zaza Pachulia'yı kattık.

Zaza Pachulia Dwight Howard'ı savunurken...

Lokavt transferlerine ne kadar karşı olduğumu ve genelde fayda getirmeyeceğini düşündüğümü bilen bilir. Ama bu transferde ufak bir detay var ki o detay bize bu sene hayal edemeyeceğimiz başarıları getiren nokta olabilir. Lokavt konusunda uzlaşmaya çalışan takım sahipleri ve oyuncular arasında gerçekleşmesi olası bir madde var. Buna göre takım sahipleri lüks vergisini aştıklarında ödedikleri büyük miktarlardan kurtulmak için, her takımın bir oyuncusunu alacağı karşılığında serbest bırakabilmesi önerisini getirdi. Bu öneri muhtemelen kabul olursa ki olacak gibi gözüküyor, Atlanta'nın önünde 2 seçenek var; Zaza ya da Marvin Williams. Marvin Williams Atlanta'nın zamanında çok şeyler beklediği bir oyuncu ve 3.sıra draft seçimiydi. Hem kontratının Zaza'dan çok daha yüksek olması, hem de takıma daha fazla katkı yapabilecek bir oyuncu olması ise o ihtimali biraz azaltıyor. Daha yüklü bir kontratının olup Salary Cap'i daha fazla boşaltacak bir oyuncu olması ise onun gönderilme ihtimalini arttırıyor. Zaza da Galatasaray'a gelmişken burada kalmak isterse, Atlanta Zaza'ya alacağı olan 2 yıllık 10 milyon doları ödeyip, Salary Cap'i rahatlatıp lüks vergisinden kurtulabilir. Bu tabi ki bizim çok isteyeceğimiz bir durum, şimdilik oturup bu senaryonun gerçekleşmesini bekleyeceğiz.

Bu senaryo gerçekleşmese bile Euroleague takvimini göz önüne alırsak Zaza takviyesi bize kazanmamızın zor olduğu deplasmanlardan 1-2 ekstra galibiyet getirebilir ki bu da Euroleague'de ilerleyebilmemizin kilit anahtarı olabilir Top 16 gruplarında... Zaten Zaza gittiğinde de geçen seneki Jerry Johnson hamlesine benzer şekilde Euroleague'den elenen bir takımdan iyi bir uzunumuzu kadromuza katma opsiyonu cebimizde bulunuyor, ya da burada yine Sertaç'a güvenebiliriz belki.

Zaza Pachulia - Kevin Garnett tartışmasını oyuncular ayırmaya çalışıyor.

Zaza Pachulia'nın nasıl bir oyuncu olduğuna gelirsek yukarıdaki fotoğraf onu iyi özetliyor. Avrupa'dan NBA'e gitmeden Ülker'de hücum yönüyle fark yaratan bir oyuncu olan Zaza, NBA'de ise mücadelesi ve agresifliği ile ön plana çıkıyor. Sahada olduğunda takımı için her şeyini veren gerçek bir savaşçı gerçekten. Pota altında bu tip agresif bir oyuncumuz yoktu açıkçası ve şuan kusursuz bir pota altı rotasyonuna sahip olduğumuzu rahatlıkla söyleyebilirim. NBA'de hücumuyla çok öne çıkmayan Zaza, Avrupa'da ise bu açıdan da dominant bir oyuncu ve burada zaten çok iyi olan hücum gücümüzü bir seviye daha yukarıya çekecektir.

Uzun rotasyonumuza baktığımızda zaman zaman 4 numarada kullanabileceğimiz iş bitirici Shumpert, atletik ve şutör 4 numara Cevher, müthiş bir hücum silahı Songaila, her sene üstüne koyan ve takımın vazgeçilmezi konumuna gelen Andric, savunma ve ribaund katkısıyla Furkan ve son olarak da agresifliği, kimseye karşı geri adım atmaması ve hücum katkısı ile Zaza Pachulia. Çok iddaalı bir söylem olabilir ama bu pota altına karşı üstünlük kurabailecek bir pota altı Avrupa'da pek yok, benzerleri ve denkleri var ama Euroleague'de pota altında hiçbir takıma karşı zayıf kalmayacağımızı rahatlıkla söyleyebilirim.

Gelelim bu transferin eleştirebileceğimiz tek noktasına... Genç oyunculara verdiğimiz değeri burada anlatmaya çalışmıştım. Şimdi Zaza transferiyle burada bir soru işareti doğmuş oldu. Pivot rotasyonunda 3.ismimiz olan Sertaç'ın bir sakatlık olmadığı sürece artık süre alma şansı kalmadı. Böyle bir imkanımız varsa onu Zaza gidesiye kadar bir takıma kiralamamız en iyisi, tabi Zaza tüm sezon kalırsa 1 sezon boyunca kiralanması... Diğer açıdan Furkan'ın ise bol bol süre bulduğu rotasyonda şimdi bir güçlü rakibi daha var. Elbet süre bulacaktır ama hedef maçlar dediğimiz genç oyuncuların en büyük tecrübe kazanacağı ve kendine bir şeyler katacağı maçlarda süresi 10 dakikayı geçmeyecektir. Furkan'ı bu sene şimdiye kadar sadece 5 olarak kullandık ama burada Furkan'ın yapabileceği en iyi şey, şutu üzerinde çalışıp 4 numara dakikalarından da biraz çalmak ve oraya zaman zaman kaydırılan oyuncunun Shumpert değil de kendisi olmasını sağlamak olabilir.

Tüm bu yazdıklarımızı özetlersek; en büyük gücü Oktay Mahmuti'nin sistemi ve mücadeleyi bırakmayan yapısı olan Galatasaray'ın artık kağıt üstünde de inanılmaz bir kadrosu var. Lig için konuşursak, Efes'in kurduğu rüya kadroyla kadro kalitesi bakımımızdan aynı düzeye geldik, üstelik diğer tüm faktörler de bizden yana. Euroleague içinse Top 16'ya rahat kalmasını beklediğim takımımız Top 8'e kalabilmek için de şuan büyük bir koz oynadı ki Top 8'e kaldıktan sonra Final Four yapmak bundan daha kolay olabilir, nasıl 2 hafta önce Euroleague'e kaldıktan sonra Top 16'ya kalmamız, Euroleague'e girebilmemizden daha kolay dediysek...

Beklenti Top 16, başarı kıstası Top 8, son sözüm ise "Final Four'a sok bizi Oktay Mahmuti !"