30 Eylül 2011 Cuma

PAOK Tamam, Asvel Gelsin

Öncelikle istatistikleri koyalım buraya, yazarken ve okurken gözümüzün önünde olsun.











Maça beklemediğimiz bir ilk 5 ile başladı Oktay Mahmuti. Ender-Lakovic-Shipp-Songaila-Andric ilk 5'te çıkan oyunculardı. Çoğumuzun tahmini ise Ender-Andric'in kenardan geleceği ve Jamon Gordon-Furkan ikilisinin ilk 5'te başlayacağı yönündeydi. Muhtemelen Furkan'ın ilk Euroleague tecrübesinde onu ilk 5'te başlatıp maçın başında olası bir faul problemine sokmak istemedi Oktay Hoca, yine aynı paralelde buraları çok sık oynamış Ender ile başlamayı tercih etti.

Maça girdiğimizde başlarda bir durgunluk olacağını çoğumuz tahmin edebiliyorduk, genelde bu tarz turnuvalarda zayıf takımlar güçlü takımlara karşı ilk 2 periyot iyi bir direnç gösterir, dengelerin bozulduğu periyot ise 3.periyot olur. Aynen bu şekilde oldu zaten, maç başa baş gittiğinde hatta 4 sayı geriye düştüğümüzde bile çoğumuz emindik sanırım bu maçı farklı kazanacağımıza. İlk devre Goree ve Wright'ın zor şutları sayıya çevirmesiyle oyun olarak çok rahat götürdüğümüz maçı bir türlü koparamadık. 2.devre savunmamızı iyice sertleştirip bu zorlama şutları atmalarına bile izin vermeyince maç da haliyle koptu.

Maçın özeti yukarıda olduğu gibi, fazla konuşmaya gerek yok bu maç için. O yüzden oyuncu performanslarına geçeyim tek tek;

Ender Arslan: Maçın başında 1-2 hatalı tercihi olsa da maçı kopardığımız bölümde çok etkin rol oynadı. Rakibin faul hakkını doldurmasını iyi kullandı ve serbest atış çizgisinden ekstra 4 sayı kazandırdı, bunların dışında en önemlisi topun değerini iyi bildi. Onun çok daha iyi seviyelerde olamamasının başlıca nedeni olan topla çok oynamasını bu maç hiç görmedik neredeyse, şutlarını iyi seçti ve 4/5 saha içi isabeti, 14 verimlilik puanıyla iyi bir maçı geride bıraktı.

Tutku Açık: Maçı izlemesek ve istatistik hanesine baksak her zaman olduğu gibi vasat bir oyun çıkarmış deriz ama Tutku yine oyuna mükemmel etki etti. Attığı 3 sayılık basket ile o ana kadar 3 sayılık isabeti bulamayan takımımızı müthiş rahatlattı. Bunların dışında zaten Tutku Açık-Luksa Andric ikilisi artık Türk basketbolseverlerin yanı sıra Avrupalı basketbolseverlerin de ezberleyeceği bir ikili olacak gibi gözüküyor. Muazzam pas yeteneği, oyun görüşü, uzunlara da al da at dercesine attığı paslar, Jasikevicius'la özdeşleşmiş olan ama geçen sene final serisinde ben ondan daha iyi yaparım dercesine attığı no-look pasları ile yine basketbol ziyafeti sundu bizlere. Orhun Ene'ye de buradan selam gönderelim bir daha, aslında ona teşekkür etmemiz lazım Tutku'yu Milli Takım kadrosuna almayıp yormadığı için. Asvel maçına çok ön plana çıkmasını bekliyorum, rahat geçmesi muhtemel maçlarda kendini öne çıkarmayı sevmiyor Tutku ama bir kaza yaşamazsak oynayacağımız Rytas maçında en büyük kozumuz ve direksiyondaki isim o olacaktır, buna hiç kuşkum yok. Geçen sene kaldığı yerden devam ettiğini gördükten sonra, bu sene de Türkiye'nin en iyi guardı o olacak gibi gözüküyor. Ama kişisel ricam, biraz istatistiğe de oynasın, istatistiklerin basketbol için en önemli referans kabul edildiği bir ülkede yaşıyoruz çünkü.

Jaka Lakovic: Lakovic bugün kötü oynadı ama hayal kırıklığı bir performans demek de doğru olmaz aslında. Lakovic kariyeri boyunca hep en üst düzey takımlarla, en üst düzey liglerde ve en çoşkulu atmosferlerin önünde oynamaya alışkın bir oyuncu. Bu tarz bir ön eleme turnuvasında ağır favori olarak çıktığımız ve kolay geçmesi beklenen 2 maçta pek öne çıkacağını düşünmüyorum zaten. Ondan performans beklememiz gereken maç Rytas maçı, orada da müthiş bir oyun sergilemeyecektir ki takıma katılalı henüz 1 hafta olduğunu unutmayalım, ama en kritik yerlerde en zor üçlüğü sokmasını bekliyoruz ondan, gerisi için sezon içini bekleyelim. Lakovic zamanla tecrübesiyle, özellikle zor deplasmanlarda bu takıma başka yoldan kazanılması imkansız çok şey katacaktır.

Jamon Lucas Gordon: Onun hakkında bu maç özelinde çok şey yazmaya gerek yok aslında, daha çok başka bir konu üzerinde durmak istiyorum. İlk geldiğinde çok değerli bir oyuncuyu kadromuza kattığımızı ve muhtemelen tüm transferler içinde en verimli oyuncumuz olacağını söylemiştik, bu adamı daha önce izlemiş ve yakından tanıyan herkes benzer şeyleri söylüyordu zaten. Ama işte bazı basketbol ulemaları var ki istatistik üzerinden konuşmayı severler, takım olmaktan çok uzak olan ama yıldızlar ordusu Olympiakos'da bir oyuncunun bu kadar süreyi boşuna almadığını anlayamazlar. Şimdi ilk transfer olduğunda söyledikleri ile ne kadar hataya düştüklerinin farkındalar bu insanlar ama aynı şeyi önümüzdeki seneki transferler için yapacaklarına da adım gibi eminim. Oyuncuyu izlemediyseniz analizini izleyenlere bırakın, izlemediğim oyuncular için ben öyle yapıyorum. Performansına gelirsek, hücumda bugün eşi benzerini az görebileceğimiz çok özel bir performans izledik Gordon'dan. Ama bu demek değil ki sonraki maçlarda hiç sayı atamayacak. Hücum potansiyeli her zaman yüksek ve ihtiyaç duyduğumuzda çekinmeden kullanabileceğimiz bir oyuncu Gordon ama ben onun daha çok savunmaya yönlendirileceğini ve hücumda bir daha bu kadar fazla top kullanacağını düşünmüyorum. Savunmasıyla zaten Avrupa'daki oyuncular içinde en iyilerden biri diyebilirim, geldiğinde All-Around'ın önde gideni, Shipp'in 2 gömlek üstü yazmıştım. Bu sene de bu açıdan çok faydalı olacaktır, özellikle Shipp ile 2-3 pozisyonlarında aynı anda sahada olduklarında rakibi bezdirecek ve elleri kolları çalışan, her yere yetişen bir ikili oluyorlar, nazar değmesin. Ondan tek ricam Twitter alemlerinde fazla gezmesin, anlayan anladı :)

Joshua Shipp: Maç sonu konuştuğum arkadaşlarımın çoğu Shipp'ten memnun değildi. Geçen sene boyunca Shipp'i çok beğenen ve takımda kalması gerektiğini düşünen ben ise yine iyi katkı yaptığını düşünüyorum. Herkes maçın başında kaçırdığı 2 üçlükten dert yanıyor ve yazın şutunu hiç geliştiremediğini söylüyor ki hazırlık maçlarına bakarak bunun ağır bir eleştiri olduğunu söyleyebilirim. Kaldı ki Shipp'i eleştiren çoğu kişinin anlamak istemediği şey bir takımda bir oyuncunun her şeyde iyi olmasının gerekmediği, özellikle Shipp gibi kendine biçilen görevi en iyi şekilde yapan bir oyuncuysa... Bugünkü maçta da geçen sene olduğu gibi guardlara double team gittiğinde içeriye devrilen uzun oyuncuya tersten gelerek top aldırmamak ve onu rahatsız etmek en iyi yaptığı şeydi. Bunun yanında ribaundlara da yine ciddi katkı yaptı, savunması yine iyiydi. Savunmada Jamon Lucas Gordon ile aynı anda oyunda olduğu dakikalarda çaldığımız toplarda bu ikili büyük rol oynadı, böyle savunma canavarı ve All-Around iki oyuncuya sahip olduğumuz için çok şanslıyız.

Preston Shumpert: Shumpert'ı bu sene Shipp ile birlikte ağırlıklı olarak kısa forvet pozisyonunda göreceğimizi düşünüyorduk, bu maçla birlikte bu düşüncelerimiz de pekişti. Bu sene size olarak zayıf kalan 3 numaralara karşı Shumpert'a post up yaptıracağımız da bu maçtan belli oldu. Onun dışında Shumpert bu maçta fazla aktif değildi, muhtemelen ona en çok ihtiyacımız maç olan Rytas maçına saklıyordur kendini. Bir de maçı kopartamadığımızda Shumpert'ı yine 4'e çekip geçen seneki sisteme döndük ki ondan aşağıda da detaylıca bahsedeceğim. Sonuç olarak Shumpert bu sene de bizim jokerimiz ve en büyük silahlarımızdan olacak.

Darius Songaila: Songaila da Lakovic gibi henüz takıma tam uyum sağlayamadığını gösterdi. Hücumda bu haliyle bile önemli bir silah olacaktır ama savunmada takımın sistemine uyum sağlaması çok önemli. Orta mesafeden yüzdesi de Andric ve Furkan'ın ikili oyunlarda daha rahat sayı bulmasını sağlayacaktır. Bu maçı biraz dinlenerek geçirdi, umarım son 2 maçta beklediğimiz katkıyı verir.

Cevher Özer: Cevher maçta az süre aldığı için bu maç özelinde pek bir şey söylemek güç. Ama dikkatimi çeken nokta, kariyerinin bitip gitmemesi için her topu potaya yollamaktan vazgeçmesi gerektiğini anlamış olması. Çok boş kaldığı bazı pozisyonlarda bile potaya bakmayıp set hücumuna devam etti ki buna biraz da Oktay Mahmuti etkisi diyebiliriz. Ondan iyi katkı alabilmek için taraftar desteği şart, sezon içini beklememiz lazım.

Luksa Andric: Galatasaray taraftarının yapısı ruhsuz olan bir oyuncuyu nasıl buraya bağlayabileceğinin kanıtı olan ve benim için de bu takımda özel bir yere sahip olan Andric, bu sene de en büyük kozlarımızdan biri olacak. Özellikle ilk devre geçen senelerde görmeye pek alışık olmadığımız sırtı dönük oyununa da başvurduğumuz ve bundan verim de aldığımız Andric, ikili oyunlarda ise Tutku ile geçen seneden kaldığı yerden devam ediyor. Bunun dışında sadece bana mı öyle geldi bilmiyorum ama ben bugün sahada geçen sene en büyük zaafiyeti olan zayıflığının aksine çok fit ve güçlü duran bir Andric gördüm. Komple bir uzun olma konusunda emin adımlarla ilerliyor, şimdi yapması gereken en önemli 2 şey, her ne kadar sürekli double team yapan bir uzun için çok zor olsa da ribaundlarda konsantre ve agresif olması, bunun yanında geçen seneden beri geliştirmekte olduğu şutunu tehlikeli diyebileceğimiz seviyeye taşıması. Bunları da yaptığında bizim için zaten inanılmaz verimli olan Luksa Andric, Avrupa Basketbolu'nun da en önemli uzunları arasında kendisine rahatlıkla yer bulacaktır.

Furkan Aldemir: Bu sene en sevindiğimiz transferlerimizden biri, kimsenin ona verilen bonservis hakkında bir kere bile konuştuğuna şahit olmadığım Furkan, uzun ve başarılı geçecek Euroleague kariyerinin ilk maçına çıktı bugün. Yaz boyunca şutunu nasıl geliştirdiğine şahit olduğum ve çok yakında iyi şut atan uzun sınıfına gireceğini düşündüğüm Furkan da bir çok açıdan Andric'e benziyor aslında. Çabuk ayakları ile Mahmuti'nin sisteminin en önemli parçası olan pivotların double-team yapması konusunda çok başarılı, ribaundlarda Ümit Milli Takım'da tarihe geçecek performansları olduğunu zaten biliyoruz. Bugün de 11 sayı, 9 ribaund (3'ü hücum) ve 1 blok ile gayet başarılı bir performans ortaya koydu. En büyük eksikliği hücumda ikili oyunlar sonrası bulduğu pozisyonları ve çok iyi takip edip ribaundlarını aldığı topları iyi bitirememesi. Açıkçası bugünkü bu performansından pek tatmin olduğumu söyleyemem, çünkü Furkan gerçekten büyük bir yetenek ve bunun çok daha fazlasını yapabilir, kendisine ve bize sınıf atlattıracak bir sezon geçirebilir. Asvel'in atlet uzunlarına karşı neler yapacağını merakla bekliyorum, daha da önemlisi Valanciunas ile eşleşmesini çok merak ediyorum. Bu yapıcı eleştirilerin üstüne söylemem gerekir ki, bugünkü performansıyla Oktay Mahmuti'nin neden başka bir yabancı pivot almadığını ve Furkan'a güvendiğini göstermiş oldu herkese. Hala pivot almalıyız diyenler de oturup bunu iyi düşünmeli, alacağımız bir yabancı uzun Furkan'ın gelişimini ve ondan alacağımız verimi çok düşürecekti. Enes Kanter Valanciunas'a karşı üstünlük kurmuştu, bunu Furkan'ın pekala da yapabileceğine inanıyorum.

Bunun dışında söyleyebileceğim şeyler;

- Göksenin-Evren-Haluk üçlüsünün bu maçlarda dışarıda kalması doğru ve yapılması gereken tercihti. 4 uzunla herhangi bir maça çıkmak risktir, burada Sertaç tercihi doğruydu. Kadromuzda Haluk dışında 3 numara orjinli tek oyuncu olan Caner'in Evren-Göksenin yerine seçilmesi de bana göre yine doğru tercihti

- Maçın başında 2 uzunlu sistem pek işlemeyince Shumpert'ın uzun forvet oynadığı 4 kısalı sisteme dönmek zorunda kaldık ki bu olumsuz olarak nitelendirebileceğimiz bir noktaydı. Bu elimizde her zaman bir koz olarak bulunmalı ama kadromuzu hep 2 uzunla oynayacakmış gibi ayarlayıp bu sistemi bu kadar çok kullanmak soru işareti. Önümüzdeki maçlarda işlerin kötü gitmediği zamanlarda bunu deneyecek miyiz merak ediyorum ama Gordon-Shipp-Shumpert üçlüsünün sahada olduğu dakikalarda da savunmadaki baskının müthiş arttığını söylemeden de geçmeyelim.

- Maçın sonlarında Caner ve Sertaç'ı biraz daha kullansaydık daha sevinirdim ama Oktay Hoca'nın bir bildiği vardır diyorum ona da. Düşündüğü şey Furkan'ın daha çok süre almasını istemesi ve oynadıkça yararlı olacağını düşünmesi olabilir.

Bu takımı izlemeyi gerçekten özlemişiz. Geçen sene olduğu gibi, "Basketbol keşke maçların 40 değil de 80 dakika oynandığı bir spor olsa" diyebileceğimiz bir sezon yine bizi bekliyor. Bu heyecanın artması ve tüm Avrupa'nın Galatasaray'ın gücünü, savunmasını, İpekçi'de müthiş bir atmosfer oluşturan taraftarını tatması için şimdi yenmemiz gereken sadece 2 takım kaldı. Daha sonra o çok hak ettiğimiz Euroleague arenasına gireceğiz. Asvel karşısında da zorlanacağımızı pek düşünmüyorum, Asvel analizini de yarın vakit bulursam yapmaya çalışacağım.

29 Eylül 2011 Perşembe

Euroleague Serüveni Başlıyor | İlk Rakip PAOK

Geçen sene basketbolu yakından takip etmeyenlere bile kendini zorla izlettiren ve gönüllerde taht kuran takımımız, hakettiği yere doğru çıkmak için kazanması gereken 3 maçtan ilkine yarın çıkacak.

Aslında bu yazının büyük bir bölümünün PAOK ile ilgili olması lazımdı ama takımımız kağıt üzerinde o kadar ağır basıyor ve buna rağmen Oktay Mahmuti'nin işi sıkı tutacağına adım kadar eminim ki PAOK'un yanı sıra Galatasaray-Euroleague özelinde de yazmaya çalışacağım.

Öncelikle Euroleague Galatasaraylı basketbolseverlerin uzun süredir hasretle beklediği bir organizasyon, futbolla yakından ilgilenenler Şampiyonlar Ligi müziğini Samiyen'de duymaya ne kadar hasretse biz ondan kat be kat fazla "I Feel Devotion"u Galatasaray için söylemeye hasretiz. Yıllarca Galatasaray taraftarlarının Euroleague heyecanını tadabilmesi için Efes'in maçlarına gitmeye mecbur kalmasıyla benzer bir durum aslında bu, devrimi geçen sene başında başlattık, Euroleague'e girersek de bu devrimin en üst noktası olacak.

Hepimizin telaffuz etmekten çekindiği 2. bir ihtimal daha var yalnız: Euroleague'e girememek. İşte bu noktada belki 1 hafta, belki daha uzun süre üzüntümüzden kendimize gelemeyiz ama bunun dünyanın sonu olmadığını,  sponsorunu sezonun başlamasına bu kadar kısa süre kaldığı anda kaybeden ve Euroleague Ön Elemeleri'nde bu durum beni her ne kadar sevindirse de sadece "Galatasaray" ismiyle mücadele edecek bu takımın desteğimize geçen senekinden de daha fazla ihtiyacı olduğunu bilmemiz gerekiyor. Şuan için bunu düşünmek gereksiz belki ama bu takım olur da Euroleague'e giremezse Eurocup'ın en büyük adayıdır ve belki de kadınlardan sonra erkeklerde de Eurocup Şampiyonu olabilmek düşüncesi şuan en kötü ihtimal olarak cebimizde duruyor. Bunun da bilinciyle, bu takıma sonuç ne olursa olsun her zamankinden fazla sahip çıkmalıyız. Bunun haklı gururu ile geçen sene olduğu gibi sene sonunda yine başımız dik dolaşacağımıza da eminim.

Gelelim ilk rakibimiz PAOK'a. Kuralar ilk çekildiğinde finale çıkasıya kadar oynayacağımız 2 maç için iyi bir kura çektiğimizi düşünmüştüm, şuan da aynı fikirdeyim desem yanlış olmaz. Önce pozisyonlarına göre kadrolarını yazalım, daha sonra da önemli oyuncularından bahsedelim.

PG: Rashad Wright - Dante Stiggers
SG: JR Giddens - Michalis Giannakidis
SF: Ioannis Kalampokis - Dimitris Kalampakas - Dimitris Arapis
PF: Dimos Dikoudis - Marcus Goree - Efthimios Tsakarelis
C: Martynas Andriuskevicius - Nikos Kalles

Not: Corey Maggette transferleri gerçekleşmedi.

Kadrodan görüldüğü üzere basketbolseverlerin yakından tanıdığı 3-4 oyuncunun yanında Yunan oyuncular takviyeli bir takım PAOK.

Guard rotasyonunu iki Amerikalı'ya teslim etmişler, bunlardan birincisi eski Efesli Rashad Wright, diğeri ise Jerry Johnson'dan hallice Dante Stiggers. Burada bizim bir avantajımız olabilir, zira guardların ikili oyun oynamasına izin vermeyen ve zaman zaman sinir bozucu olan savunmamız ile bu 2 Amerikalıyı kontrolden çıkarıp maçın bizim için çok rahat geçmesini sağlayabiliriz.

2 numarada takımının en önemli sayı opsiyonu olmasını beklediğimiz JR Giddens var. Geçen sene Prokom'u Daniel Ewing ile beraber taşıyan Giddens müthiş bir skor opsiyonu ama takıma katılalı 3 gün olmuş ve Marcus Goree ile birlikte hiçbir hazırlık maçında oynayamamışlar. Yine de gününde olduğunda can yakabilecek, 20 sayı baremini rahatlıkla aşabilecek bir oyuncu, savunmamız da onun üzerine konsantre olacaktır zaten. Giddens'ın bir diğer özelliği ise yemek yemeyi çok sevmesi. Twitter'da her gün düzenli olarak yediği yemeklerin fotoğraflarını paylaştığı için Valencia'nın onunla anlaştıktan 2 hafta sonra kontratını feshettiğini söylemeden geçmeyelim. Kısacası "Büyük yetenek ama sorunlu oyuncu" sıfatını layığıyla taşıyanlardan... Takımın kısa rotasyonundaki diğer önemli oyuncusu ise tecrübeli oyuncu Kalampokis. Takımdaki 3 numara eksiği yüzünden JR Giddens ile zaman zaman 3 numara pozisyonunu da paylaşacaklar. Bu takımın en tecrübeli 3 oyuncusundan biri olan Kalampokis, Eurobasket 2009'da Yunanistan Milli Takımı'nın bronz madalya kazanan kadrosunda da yer alıyordu. Ceza şutlarını iyi atan ve oyunun her alanına katkı yapan Kalampokis de dikkat etmemiz gereken bir diğer oyuncu.

PAOK'un uzun rotasyonuna baktığımızda Avrupa'da isim yapmış ve basketbolseverlerin iyi tanıyacağı 3 isim görüyoruz. Dikoudis, Andriuskevicius ve Goree. Dikoudis çok değil 5-6 sene önce Yunanistan Milli Takımı'nın en önemli uzunlarından biriydi. 2.08 boyundaki oyuncu zaman zaman 5 numarada da görev yapabiliyor, hücumda içeriden dışarıdan ve ikili oyunlarda mükemmel bir uzun, mücadelesi üst seviyede ve iyi bir ribaundçu aynı zamanda, kısacası komple bir 4 numara. Kariyerinde birçok ödül ve şampiyonluk bulunan, benim de bir zamanlar en beğendiğim oyunculardan olan Dikoudis son yıllarında ise bir düşüş yaşamış ve kariyerinin son dönemlerinde şimdi PAOK'da. Savunmada Giddens ile birlikte en fazla dikkat etmemiz gereken oyuncu olduğu ise açık. Litvanya'nın geçmişte umut bağladığı ama bir türlü beklenilen patlamayı yapamayan Andriuskevicius pota altında 2.18'lik boyuyla özellikle hücum tarafında bize zor anlar yaşatabilir. Savunmada ise en büyük silahımız olan ikili oyunlarda özellikle Andric'e karşı büyük zaafiyet yaşayacaktır, sahada olduğu dakikalarda bunu bol bol kullanacağız zaten. Diğer bir önemli isim Marcus Goree de JR Giddens gibi takıma katılalı henüz 3 gün olmuş ve nasıl bir katkı vereceği meçhul. 2001-2007 yılları arasında Euroleague'in önemli oyuncularından biri olarak sayabileceğimiz Goree son 3-4 senesini ise gözden uzaklarda geçirdi. Yine de kumaşı belli ve bu takımın en önemli 4-5 oyuncusundan biri. Pivot pozisyonunda oynayan Kalles ise yine hücumda PAOK'un katkı beklediği isimlerden biri.

Tüm bu bilgilerden sonra maç için beklentim rahat geçeceği yönünde. Sezon başında o uyumu yakalamak zordur ama oynadığımız 9 hazırlık maçı ile erken form tutma konusunda sıkıntı yaşamayacağımızı düşünüyorum. Geçen sene kadro bazında çok zayıf olan kadromuzun da bu sene herkesle başabaş oynayabilecek şekilde güçlenmesiyle ve bu takımın başında Oktay Mahmuti'nin olduğunu da hatırlayarak bu maçı kazanıp Asvel-Gravelines maçının galibini bekleyeceğimize dair inancım tam.

25 Eylül 2011 Pazar

Galatasaray Feels Devotion

Euroleague Ön Elemelerine sadece 5 gün kaldı.


Seimone Augustus vs. Diana Taurasi

Seimone'u ne kadar sevdiğimi ve Taurasi'yi bu takımda görmek istemediğimi zaten herkes biliyor, uzun uzun nedenlerini yazayım, anlaşılmayan konu kalmasın benim açımdan.

Öncelikle Seimone ve Taurasi'nin kariyerlerini karşılaştırma açısından başlayalım. Herkes, çoğu da hayatında WNBA maçı izlememiş kişiler Taurasi'yi aldığı MVP ödülleri ve kazandığı şampiyonluklar sayesinde Seimone'dan daha iyi bir oyuncu olarak görüyor, benim kabul edemediğim ilk nokta bu. 95-67'lik konferans finallerinin ilk maçının sonunda Seimone'un takımı iyi olduğu için Taurasi'nin takımına 30 sayı fark atıyor diyenler, kariyeri boyunca yan yana oynamadığı yıldız kalmayan Taurasi'nin bu oyunculardan büyük yardım alarak kazandığı şampiyonluklarda ise Taurasi'yi ön plana çıkarmayı biliyor nedense. Bu noktada hem Milli Takım, hem Avrupa kariyeri, hem de WNBA için aynı durum söz konusu, bunu aşağıda özetleyelim.

Diana Taurasi 2007 ve 2009 yıllarında WNBA şampiyonluğu yaşadı.

2007 yılında şampiyon olan Phoenix'in kadrosunda Cappie Pondexter, Penny Taylor gibi süperstarların yanında Tangela Smith ve Kelly Miller gibi iyi rol oyuncuları bulunuyordu. MVP ise Pondexter olmuştu. Bir de aynı sene Playoff'a giremeyen Minnesota kadrosuna bakalım. Seimone'un ardından takımın en iyi 2 ismi Nicole Ohlde ve Svetlana Abrosimova. Her şey yeterince açık sanırım.

2008 yılında Minnesota sezonu Phoenix'in üstünde kapadı, iki takım da Playoff'a giremedi. Phoenix takımı Penny Taylor'dan yoksun oynadığı sezonda Diana Taurasi-Cappie Pondexter ikilisine rağmen ertesi sezon Playoff'a giremeyen ilk şampiyon olarak tarihe geçti. Sezonu Phoenix ile aynı galibiyet sayısında kapatan Minnesota'nın Seimone'un ardından gelen en iyi oyuncusu ise o sene draft ettiği Candice Wiggins'di.

2009 yılında Penny Taylor'un tekrar takıma dönmesiyle Phoenix Mercury sezonu tekrar şampiyon olarak tamamladı. Taurasi-Pondexter-Taylor üçlüsünün yanında bu sefer Tameka Johnson ve DeWanna Bonner gibi iyi tamamlayıcı oyuncular vardı. Minnesota'nın en önemli takviyesi ise çaylak Renee Montgomery idi. Bu kötü kadroya rağmen Seimone 6. haftadaki Phoenix karşılaşmasında sakatlanasıya kadar Minnesota Batı Konfransı'nda lider durumdaydı, Seimone da MVP sıralamasında açık ara önde gidiyordu. Maalesef talihsiz sakatlık başımıza geldi ve kadro kalitesi olarak o kötü takımı tek başına belki de şampiyon yapıp gelmiş geçmiş en büyük WNBA başarılarından birine imza atabilecek iken sezonu kapadı. Takımda yıldız konumunda Seimone'dan başka hiç kimsenin bulunmadığı Lynx ise bu sakatlıktan sonra tepetaklak gitti ve Seimone'un yokluğunda konferans liderliğinden düşerek sene sonunda Playoff'a bile giremedi.

2010 yılına geldiğimizde Pheonix'in başarısının en temel parçası ve o takımın en olmazsa olmaz oyuncusu olarak görülen Cappie Pondexter New York Liberty ile anlaştı. Pondexter takası karşılığında Phoenix ligin en iyi uzun forvetlerinden biri olan Candice Dupree'yi kadrosuna kattı, bunun yanında Kara Braxton'ı da kadrosuna ekledi. Taurasi-P.Taylor-C.Dupree-D.Bonner-T.Smith-T.Johnson-K.Braxton'lı kadro konferans finalinde Seattle Storm'a süpürülerek elendi ve hayal kırıklığı bir sezonu geride bıraktı. Minnesota ise Seimone'un rehabilitasyon sürecinde hiç oynamadığı sezonu biraz da Maya Moore'u seçebilmek arzusuyla ligi son sırada bitirdi ve isteğine ulaştı. Bu arada WNBA'in sözde en iyi guardı Lindsay Whalen, Rebekkah Brunson, Candice Wiggins ve Nicky Anosike gibi isimler bulunuyordu Lynx'in kadrosunda.

Bu sezona geldik sonunda. Sakatlığından tamamen kurtulmuş, bana göre bu oyunun en yeteneklisi Seimone Augustus, üstüne oyunun her alanına katkı yapan büyük yetenek Maya Moore ve kulüp rekoru ile birlikte gelen lig liderliği... Buradan Whalen'a gelmek lazım aslında. Whalen'a kötü oyuncu tanımını kimse yapamaz, ayıp olur ama iyi guard değil dersek buna kendisini az çok izlemiş herkes katılır sanırım. Whalen gibi bir guardla oynamak takımın diğer skor opsiyonları için büyük handikap, iyi guard değil ama iyi oyuncu tanımı tam olarak da burada ortaya çıkıyor zaten. Bilmeyenlerin anlayacağı şekilde Jerry Johnson benzetmesi yapabiliriz belki ama burada da şöyle bir fark var. Jerry Johnson'ın takımında hücum opsiyonları çok azdı, o bire birleri oynaması lazımdı, Whalen için ise durum tam tersi, bu takımda ona gelesiye kadar Seimone ve Maya gibi iki büyük skor opsiyonu var. Yine şimdi Seimone'un takımı daha iyi, 30 sayı fark Seimone'un daha iyi olduğunu göstermez deniliyor ya, o zaman yukarıda açık açık anlattığım gibi yıllardır Seimone'un berbat oyuncularla oynamasına karşılık Taurasi'nin hep en iyi oyuncularla oynaması ve bu sayede kazandığı şampiyonluk ve ödüllerin onu güya en iyi oyuncu yapmasına kaç puan veriyoruz? Seimone WNBA kariyerine başladığından beri ilk defa vasat üstü bir takımda oynuyor, vasat üstü diyorum çünkü önceden oynadığı takımlar vasat bile değildi, çok kötüydü. Seimone'a haksızlık edilen en büyük nokta da bu aslında, kariyerinin her döneminde Seimone'dan 3-4 kat iyi takım arkadaşları ve oyuncularla oynamış, sırf bu yüzden çoğu kişiye göre en iyi kabul edilen Taurasi'ye karşı bir kere de Seimone daha iyi bir takımla oynasın be, olmaz mı? Taurasi'nin oynadığı en kötü takım ve Playoff'a giremediği o sene bile, Phoenix takımı Seimone'un bu seneye kadar oynadığı en iyi takımdan kat be kat güçlüydü. İşte kimse bunu görmez, bilmez, bilse de bilmemezlikten gelir, çünkü Taurasi daha büyük başarılar kazanmıştır, değil mi?

Gelelim Avrupa kariyerlerine...

Taurasi'nin 2006 yılında oynadığı Dinamo Moskova takımı ile Seimone'un son senesi hariç oynadığı Galatasaray takımlarını düşünürsek, hatta son seneyi bile dahil edebiliriz, Dinamo'nun Galatasaray'ın kadrolarının hepsinden daha kaliteli bir kadrosu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Taurasi o sene 11 sayı, 4 ribaund, 2 asist ortalaması ile oynamış Dinamo'da ve takımda onla eşdeğer tek oyuncu Sue Bird olmasına rağmen takımın en verimli 4. oyuncusu olabilmiş ve Euroleague'de de çeyrek finalde elenmişler haliyle. CSKA'ya elendikleri ve winner performansı bekleyebileceğimiz maçta ise 3/13 isabet ile 7 sayıyla oynamış.

Başarısız geçen Dinamo Moskova kariyerinden sonra ise 2007 yılında yıldızlar topluluğu Spartak Moskova ile anlaşmış. O sene yanlış hatırlamıyorsam ABDli kuralı yoktu ve Spartak'ın inanılmaz bir kadrosu vardı. O sene MVP olan Tina Thompson, Taj McWilliams, Ticha Penicheiro, Sue Bird, Irina Osipova, T.Whitmore, Bibrzycka, Karpunina, Abrosimova... Taurasi o sene 13 sayı, 5 ribaund, 2 asist ortalaması ile oynadı.

2008 yılında Taurasi Spartak Moskova ile devam etti. Kadro bu sefer daha da güçlenmişti, belki de Euroleague tarihinin görüp görebileceğimiz en güçlü kadrosuydu. MVP olan Lauren Jackson, Sue Bird, Tina Thompson, Matovic ve diğer Rus oyuncular... Yine müthiş yıldızların yanında gelen bir şampiyonluk, 2008 yılında kağıda bakınca Taurasi'nin 2 şampiyonluğu oldu bile, Seimone ise diğer tarafta Galatasaray'ı tek başına Eurocup Şampiyonu yapmakla meşgul.

2009 yılına geliyoruz, herhalde bu kadar güçlü bir takımdan ayrılmayı kimse istemez Taurasi de aynısını yapıyor. Bu sefer Taurasi'nin yanında kimler var diye bakıyoruz, kimler yok ki? Sylvia Fowles, Lauren Jackson, Sue Bird, gerisini yazmıyorum bile... Bu takımda maç başına 14 top kullanarak, son 2 sezonun aksine MVP olmak istediğini gösteren Taurasi de amacına ulaşıyor haliyle. Dünyanın en iyi oyuncusu oldu çoğuna göre, diğer tarafta da Pondexter, Penny Taylor gibi yıldızlarla birlikte WNBA Şampiyonu da olmuştu hatırlayacağınız üzere. Akıllarda kalan dünyanın sözde en iyi oyuncusu Taurasi, yanındaki süperstarların ona verdiği rahatlığı kimse hatırlamaz tabiki, sonuçta kağıt üstünde MVP o oldu, değil mi?

2010 yılına geliyoruz. Spartak müthiş kadrosuyla Euroleague'i domine etmiş durumda ve 4.kez üst üste kazanıyor Euroleague'i. Kadroya bakalım diyoruz, yeni yıldızları görüyoruz. Fowles, Sue Bird, Korstin, McCarville, Anete Jakobsen, Edwige Lawson gibi isimlerin yanında yine Taurasi var. Taurasi maç başı 17.4 top kullanma gibi aşırıya kaçan bencil oyunu sayesinde takımda öne çıkıyor, ona en yakın isim ise maç başına 8.6 top kullanan Sylvia Fowles. Neden MVP olduğunu anlamak zor değil sanırım, şuanki duruma bakarsak da akıllı bir iş yapmış gibi görünüyor, çünkü bu bencilliği ve MVP olmak için çabası ve bunu başarması şuan ona oluşmuş olacak büyük tepkiyi önledi belki de, iyi iş.

2011 yılı Fenerbahçe filan, hiç girmiyorum, buraya yazmaya yeltenen herkesin bunların biliyor olması gerek.

Diğer tarafta Seimone'un Avrupa kariyerine geliyoruz. Taurasi'den 2006 yılında beklediği verimi alamayan Dinamo Moskova 2007'de Seimone ile anlaşıyor. Bir önceki sene Taurasi'nin oynadığı kadronun başarısızlığı yüzünden Eurocup'da oynayan Dinamo Eurocup'ı kazanıyor, Seimone 12.5 sayı, 3.6 ribaund ortlaması ile oynuyor. WNBA'de bireysel olarak geçirdiği müthiş sezonun ardından hemen hemen istediği her Euroleague takımıyla anlaşabilecekken Seimone'u Galatasaray'a gelmesi için ikna ediyoruz. O zaman bu transfer için yaşadığımız sevinci ve emeği geçenlere nasıl teşekkür ettiğimizi çok iyi hatırlıyorum, Seimone başlığının ilk sayfasında da mevcut zaten. Seimone gelir gelmez Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda kalitesini ortaya koyuyor, müthiş bir performansla kendimizden çok daha güçlü olan Fenerbahçe'yi yenip kupayı alıyoruz, Seimone sempatikliği, mücadelesi ve yetenekleri ile ilk maçtan gönlümüze girmeyi başarıyor. Bakınız -> İlgili maç başlığı.

Daha sonra unutan var mıdır bilmiyorum, ben hiç unutmuyorum o maçı, Eurocup yarı finali ve Dynamo Kursk maçı. İlk maçı 14 sayı farkla kaybediyoruz. İkinci maç turu geçmemiz için evimizde 15 sayılık farka ihtiyacımız var. İlk devreyi 6 sayı farkla geride kapattığımızda çoğu oyuncumuz dahil hepimiz elendik diyoruz. Ama oradan biri çıkıyor, daha işimiz bitmedi diyor, ikinci yarı 40-11'lik inanılmaz bir seriyle finale çıkıyoruz. Maç sonu istatistik kağıdına baktığımızda bir daha kolay kolay göremeyeceğimiz bir şeyle karşılaşıyoruz. 62 sayının 38'i Seimone Augustus'tan gelmiş, başka çift haneye çıkan oyuncumuz yok. Winner performansı diyorduk ya, daha ötesi var mıdır? Acaba o gün Seimone yerine başka bir yıldız olsa, bu maçı kazanabilir miydik, Eurocup Şampiyonu olabilir miydik, Kadın Basketbolu'na ilgi artar mıydı, geçen sene finali 10 bin kişiye oynayabilir miydik vs. vs. gibi türlü sorular geliyor aklıma...

O sene ligi de alacağımıza inanıyoruz, aklımızdan geçen şey hep aynı, biz bu seriyi Caferağa'ya taşıyıp kazanacağız. Işıl'ın mükemmel oynadığı, kariyerinin zirvesine çıktığı o maçta sakatlanması her şeyi mahvediyor, moralmen çöküyoruz, şutlarımız girmiyor, şampiyon olacağımız sezonu şampiyon olamadan kapatıyoruz.

2009-2010 sezonunda Seimone sakatlığıyla uğraşıyor, başımızda zaten Zafer Kalaycıoğlu, gerisini hepimiz biliyoruz.

Geçen seneye dönüyoruz. Seimone-Sylvia gibi iki büyük oyuncuyu yan yana getiriyoruz ama yanlarında yardımcı olacak oyuncu yok. Ceyhun Hoca'nın güvenip getirdiği ama kötü çıktı dediği Gintare, 3 maç kötü 1 maç iyi oynayan Hodges, final serisinde takımı yalnız bırakan Melisa gibi oyuncularla yola çıkıyoruz. Tüm olumsuzluklara rağmen finale saha avantajı ile geliyoruz. Evimizdeki ilk maçta Fb maçlarını ayrı motivasyonla oynayan Seimone'a 2 saçma faul çalınıyor ve kenara oturtuluyor, herkes bu takımın Seimone'suz yapamayacağını biliyor, bunun üzerine oynuyorlar ama bunu sadece bizim koçumuz göremiyor. Caferağa'daki son maça kadar iyi kötü geliyoruz. Takım çok hırslı ve motive. Sylvia 40 dakika oynamaktan yorulmuş, bazen sahayı kat edemeyecek halde, takımı sırtlayan ve biz bu maçı kazanırız diyen oyuncu yine aynı: Seimone Augustus. Hani o Seimone'un savunamadığı, güya sezon içindeki maçlarda ribaund verdiği Angel var ya, o maçta da 2 hücum ribaundu vardı zaten, çok sevdiğimiz Tamika'yı da sahadan siliyor. Seimone ise son periyot, hani winnerların ortaya çıktığı periyot, inanılmaz bir performans sergiliyor. Son 2 basketiyle beraber 5 saniye kala öne geçiyoruz, oldu bu iş diyoruz, çalınmayan steps, verilen faul, emeklerimiz boşa gidiyor. Maç sonrası istatistik kağıdına bakıyoruz, Seimone Augustus 31 sayı, 5 ribaund, 2 asist, 3 top çalma.

Şimdi düşünüyorum da, kişiliğine ve beyefendiliğine hiçbir şey söyleyemeyeceğim ama koçluk olarak beğenmediğim sevgili Ceyhun Hocam; acaba Seimone o maç senin onu tanımladığın gibi sıradan bir oyuncu olsaydı, sıradan bir performans sergileseydi kaç fark yerdik o maçta ve sen şimdi o koltukta olabilecek miydin? Bir de Tamika konusuna değineyim kısaca. Tamika büyük saygım ve sevgim var ama acaba sene başında Seimone'un yerinde Ceyhun Hoca'nın çok beğendiği Tamika bile olsaydı sezon içindeki maçlarda, Euroleague'de durum farklı olur muydu? Olurdu diyen varsa Allah'a havale...

Şimdi buraya kadar Seimone Augustus ve Diana Taurasi'nin kariyerlerini karşılaştırdım, Seimone'un bana göre Taurasi'den daha iyi olmasına rağmen neden Taurasi'ye oranla başarısız gözüktüğünden bahsettim genel olarak. İşin bir de sevgi, vefa, Galatasaray değerleri gibi kriterleri var.

Biz değil miydik kaybettiğimiz maç sonu Modafinil temalı giriş hazırlayarak kaybettiğimiz şampiyonluğun Taurasi'nin diyeti olduğunu belirten ki haklı bir tepkiydi bu. Biz değil miydik Taurasi aklandığında konu başlığını "Test sonuçları hatalı çıktı, yersen..." diye değiştiren? Biz değil miydik takımı Nevizade'de ağırladığımızda "Modafinil oley" diye bağırıp onların bizim için şampiyondan daha değerli olduğunu anlatan? Yahu her şeyi geçtim, bu takım bu seneye kadar benim göz bebeğimdi, Erkek Takımı'nı da çok seviyordum ama bu takımın yeri ayrıydı, çünkü bu takımda o kadar güzel bir arkadaşlık, sevgi ortamı vardı ki eşi benzerini hiçbir yerde göremiyorduk. Bu takımla şuan yakından ilgilenen 100 kişiden 90'ı için başlangıç noktası Seimone sevgisidir, benim için hala öyle... Hala tutturmuş gidiyoruz, "Taurasi en iyi" diye, alın bakın yukarıya, Taurasi kimlerle oynamış, o başarıları nasıl kazanmış, Seimone kimlerle oynamış, bu takım için neler yapmış açık açık yazdım. Bu sene de o hak ettiği şampiyonluğu alarak çoğu sesi kesecek umarım, bazıları da Taurasi'nin takımı kötü diye kendini kandırır geçmişte iki ismin oynadığı takımlar arasındaki uçuruma bakmadan.

Son olarak en nefret ettiğim ve sevmediğim diğer söylem de şu. "Ne yaparsa yapsın, iyi oyuncu, destek olacağız." Bu mantık nerede görülmüş? Bunu diyen adam gidiyor Servet'e, Balta'ya, Kazım'a, Ali Peçen'e küfrediyor, takımda istemiyor. Biz bu kafayla gidelim, zaten Galatasaray'a gelmek için bu takıma önceden saygısızlık yapmış olmak artık en önemli kriter oldu, nasıl olsa sahiplenir bu taraftar. Saygısızlık demişken de Taurasi'nin bu taraftara hiç saygısızlığı olmadığını söyleyenlere de gerçekten gülüyorum. Cumhurbaşkanlığı Kupası Maçı'nın CD'sini bulun izleyin, olmadı beraber izleyelim. Sahaya yabancı madde atıldığı, takımların benche gittiği zaman, bizim takım hala benchte oturuyor, Fbli oyuncular sahaya dönüyor. Taurasi en önde konuşa konuşa bizim tribüne doğru dibimize kadar geliyor. Taraftarımıza doğru meşhur mimikleriyle alaycı bir şekilde gülerek muhtemelen küfür ediyor, taraftarımız galeyana geliyor ve tekrar yabancı madde yağdırıyor, Fbli oyuncular tekrar benche geliyor ve taraftarımız dışarıya çıkartılıyor. Şimdi böyle bir şey yok diyen de olabilir, kim derse bulup gelsin maçın tamamını, beraber görelim. Yalnız mümkünse kimse altından kalkamayacağı şeyleri de söylemesin lütfen, ben görmemiştim demesin izledikten sonra. Böyle bir şey yoksa da ben bu konuda bir daha ağzımı açmayacağıma yemin ederim.

Sonuç olarak benim görüşüm; Seimone Augustus Diana Taurasi'den iyi oyuncudur, Taurasi'yi takımımızda görmek istemiyorum ve onu hiçbir zaman bu forma içinde kabullenmeyeceğim. Nasıl Servet ve Kazım'a rağmen Futbol Takımımızı, Evren'e rağmen Erkek Basketbol Takımımız'ı, geçen senelerde Ali Peçen'e rağmen Erkek Voleybol Takımımız'ı nasıl desteklediysem, Kadın Basketbol Takımımız'ı da öyle destekleyeceğim.

Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değil, bu takımda bir şeyler hep eksik olacak...