Seimone'u ne kadar sevdiğimi ve Taurasi'yi bu takımda görmek istemediğimi zaten herkes biliyor, uzun uzun nedenlerini yazayım, anlaşılmayan konu kalmasın benim açımdan.
Öncelikle Seimone ve Taurasi'nin kariyerlerini karşılaştırma açısından başlayalım. Herkes, çoğu da hayatında WNBA maçı izlememiş kişiler Taurasi'yi aldığı MVP ödülleri ve kazandığı şampiyonluklar sayesinde Seimone'dan daha iyi bir oyuncu olarak görüyor, benim kabul edemediğim ilk nokta bu. 95-67'lik konferans finallerinin ilk maçının sonunda Seimone'un takımı iyi olduğu için Taurasi'nin takımına 30 sayı fark atıyor diyenler, kariyeri boyunca yan yana oynamadığı yıldız kalmayan Taurasi'nin bu oyunculardan büyük yardım alarak kazandığı şampiyonluklarda ise Taurasi'yi ön plana çıkarmayı biliyor nedense. Bu noktada hem Milli Takım, hem Avrupa kariyeri, hem de WNBA için aynı durum söz konusu, bunu aşağıda özetleyelim.
Diana Taurasi 2007 ve 2009 yıllarında WNBA şampiyonluğu yaşadı.
2007 yılında şampiyon olan Phoenix'in kadrosunda Cappie Pondexter, Penny Taylor gibi süperstarların yanında Tangela Smith ve Kelly Miller gibi iyi rol oyuncuları bulunuyordu. MVP ise Pondexter olmuştu. Bir de aynı sene Playoff'a giremeyen Minnesota kadrosuna bakalım. Seimone'un ardından takımın en iyi 2 ismi Nicole Ohlde ve Svetlana Abrosimova. Her şey yeterince açık sanırım.
2008 yılında Minnesota sezonu Phoenix'in üstünde kapadı, iki takım da Playoff'a giremedi. Phoenix takımı Penny Taylor'dan yoksun oynadığı sezonda Diana Taurasi-Cappie Pondexter ikilisine rağmen ertesi sezon Playoff'a giremeyen ilk şampiyon olarak tarihe geçti. Sezonu Phoenix ile aynı galibiyet sayısında kapatan Minnesota'nın Seimone'un ardından gelen en iyi oyuncusu ise o sene draft ettiği Candice Wiggins'di.
2009 yılında Penny Taylor'un tekrar takıma dönmesiyle Phoenix Mercury sezonu tekrar şampiyon olarak tamamladı. Taurasi-Pondexter-Taylor üçlüsünün yanında bu sefer Tameka Johnson ve DeWanna Bonner gibi iyi tamamlayıcı oyuncular vardı. Minnesota'nın en önemli takviyesi ise çaylak Renee Montgomery idi. Bu kötü kadroya rağmen Seimone 6. haftadaki Phoenix karşılaşmasında sakatlanasıya kadar Minnesota Batı Konfransı'nda lider durumdaydı, Seimone da MVP sıralamasında açık ara önde gidiyordu. Maalesef talihsiz sakatlık başımıza geldi ve kadro kalitesi olarak o kötü takımı tek başına belki de şampiyon yapıp gelmiş geçmiş en büyük WNBA başarılarından birine imza atabilecek iken sezonu kapadı. Takımda yıldız konumunda Seimone'dan başka hiç kimsenin bulunmadığı Lynx ise bu sakatlıktan sonra tepetaklak gitti ve Seimone'un yokluğunda konferans liderliğinden düşerek sene sonunda Playoff'a bile giremedi.
2010 yılına geldiğimizde Pheonix'in başarısının en temel parçası ve o takımın en olmazsa olmaz oyuncusu olarak görülen Cappie Pondexter New York Liberty ile anlaştı. Pondexter takası karşılığında Phoenix ligin en iyi uzun forvetlerinden biri olan Candice Dupree'yi kadrosuna kattı, bunun yanında Kara Braxton'ı da kadrosuna ekledi. Taurasi-P.Taylor-C.Dupree-D.Bonner-T.Smith-T.Johnson-K.Braxton'lı kadro konferans finalinde Seattle Storm'a süpürülerek elendi ve hayal kırıklığı bir sezonu geride bıraktı. Minnesota ise Seimone'un rehabilitasyon sürecinde hiç oynamadığı sezonu biraz da Maya Moore'u seçebilmek arzusuyla ligi son sırada bitirdi ve isteğine ulaştı. Bu arada WNBA'in sözde en iyi guardı Lindsay Whalen, Rebekkah Brunson, Candice Wiggins ve Nicky Anosike gibi isimler bulunuyordu Lynx'in kadrosunda.
Bu sezona geldik sonunda. Sakatlığından tamamen kurtulmuş, bana göre bu oyunun en yeteneklisi Seimone Augustus, üstüne oyunun her alanına katkı yapan büyük yetenek Maya Moore ve kulüp rekoru ile birlikte gelen lig liderliği... Buradan Whalen'a gelmek lazım aslında. Whalen'a kötü oyuncu tanımını kimse yapamaz, ayıp olur ama iyi guard değil dersek buna kendisini az çok izlemiş herkes katılır sanırım. Whalen gibi bir guardla oynamak takımın diğer skor opsiyonları için büyük handikap, iyi guard değil ama iyi oyuncu tanımı tam olarak da burada ortaya çıkıyor zaten. Bilmeyenlerin anlayacağı şekilde Jerry Johnson benzetmesi yapabiliriz belki ama burada da şöyle bir fark var. Jerry Johnson'ın takımında hücum opsiyonları çok azdı, o bire birleri oynaması lazımdı, Whalen için ise durum tam tersi, bu takımda ona gelesiye kadar Seimone ve Maya gibi iki büyük skor opsiyonu var. Yine şimdi Seimone'un takımı daha iyi, 30 sayı fark Seimone'un daha iyi olduğunu göstermez deniliyor ya, o zaman yukarıda açık açık anlattığım gibi yıllardır Seimone'un berbat oyuncularla oynamasına karşılık Taurasi'nin hep en iyi oyuncularla oynaması ve bu sayede kazandığı şampiyonluk ve ödüllerin onu güya en iyi oyuncu yapmasına kaç puan veriyoruz? Seimone WNBA kariyerine başladığından beri ilk defa vasat üstü bir takımda oynuyor, vasat üstü diyorum çünkü önceden oynadığı takımlar vasat bile değildi, çok kötüydü. Seimone'a haksızlık edilen en büyük nokta da bu aslında, kariyerinin her döneminde Seimone'dan 3-4 kat iyi takım arkadaşları ve oyuncularla oynamış, sırf bu yüzden çoğu kişiye göre en iyi kabul edilen Taurasi'ye karşı bir kere de Seimone daha iyi bir takımla oynasın be, olmaz mı? Taurasi'nin oynadığı en kötü takım ve Playoff'a giremediği o sene bile, Phoenix takımı Seimone'un bu seneye kadar oynadığı en iyi takımdan kat be kat güçlüydü. İşte kimse bunu görmez, bilmez, bilse de bilmemezlikten gelir, çünkü Taurasi daha büyük başarılar kazanmıştır, değil mi?
Gelelim Avrupa kariyerlerine...
Taurasi'nin 2006 yılında oynadığı Dinamo Moskova takımı ile Seimone'un son senesi hariç oynadığı Galatasaray takımlarını düşünürsek, hatta son seneyi bile dahil edebiliriz, Dinamo'nun Galatasaray'ın kadrolarının hepsinden daha kaliteli bir kadrosu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Taurasi o sene 11 sayı, 4 ribaund, 2 asist ortalaması ile oynamış Dinamo'da ve takımda onla eşdeğer tek oyuncu Sue Bird olmasına rağmen takımın en verimli 4. oyuncusu olabilmiş ve Euroleague'de de çeyrek finalde elenmişler haliyle. CSKA'ya elendikleri ve winner performansı bekleyebileceğimiz maçta ise 3/13 isabet ile 7 sayıyla oynamış.
Başarısız geçen Dinamo Moskova kariyerinden sonra ise 2007 yılında yıldızlar topluluğu Spartak Moskova ile anlaşmış. O sene yanlış hatırlamıyorsam ABDli kuralı yoktu ve Spartak'ın inanılmaz bir kadrosu vardı. O sene MVP olan Tina Thompson, Taj McWilliams, Ticha Penicheiro, Sue Bird, Irina Osipova, T.Whitmore, Bibrzycka, Karpunina, Abrosimova... Taurasi o sene 13 sayı, 5 ribaund, 2 asist ortalaması ile oynadı.
2008 yılında Taurasi Spartak Moskova ile devam etti. Kadro bu sefer daha da güçlenmişti, belki de Euroleague tarihinin görüp görebileceğimiz en güçlü kadrosuydu. MVP olan Lauren Jackson, Sue Bird, Tina Thompson, Matovic ve diğer Rus oyuncular... Yine müthiş yıldızların yanında gelen bir şampiyonluk, 2008 yılında kağıda bakınca Taurasi'nin 2 şampiyonluğu oldu bile, Seimone ise diğer tarafta Galatasaray'ı tek başına Eurocup Şampiyonu yapmakla meşgul.
2009 yılına geliyoruz, herhalde bu kadar güçlü bir takımdan ayrılmayı kimse istemez Taurasi de aynısını yapıyor. Bu sefer Taurasi'nin yanında kimler var diye bakıyoruz, kimler yok ki? Sylvia Fowles, Lauren Jackson, Sue Bird, gerisini yazmıyorum bile... Bu takımda maç başına 14 top kullanarak, son 2 sezonun aksine MVP olmak istediğini gösteren Taurasi de amacına ulaşıyor haliyle. Dünyanın en iyi oyuncusu oldu çoğuna göre, diğer tarafta da Pondexter, Penny Taylor gibi yıldızlarla birlikte WNBA Şampiyonu da olmuştu hatırlayacağınız üzere. Akıllarda kalan dünyanın sözde en iyi oyuncusu Taurasi, yanındaki süperstarların ona verdiği rahatlığı kimse hatırlamaz tabiki, sonuçta kağıt üstünde MVP o oldu, değil mi?
2010 yılına geliyoruz. Spartak müthiş kadrosuyla Euroleague'i domine etmiş durumda ve 4.kez üst üste kazanıyor Euroleague'i. Kadroya bakalım diyoruz, yeni yıldızları görüyoruz. Fowles, Sue Bird, Korstin, McCarville, Anete Jakobsen, Edwige Lawson gibi isimlerin yanında yine Taurasi var. Taurasi maç başı 17.4 top kullanma gibi aşırıya kaçan bencil oyunu sayesinde takımda öne çıkıyor, ona en yakın isim ise maç başına 8.6 top kullanan Sylvia Fowles. Neden MVP olduğunu anlamak zor değil sanırım, şuanki duruma bakarsak da akıllı bir iş yapmış gibi görünüyor, çünkü bu bencilliği ve MVP olmak için çabası ve bunu başarması şuan ona oluşmuş olacak büyük tepkiyi önledi belki de, iyi iş.
2011 yılı Fenerbahçe filan, hiç girmiyorum, buraya yazmaya yeltenen herkesin bunların biliyor olması gerek.
Diğer tarafta Seimone'un Avrupa kariyerine geliyoruz. Taurasi'den 2006 yılında beklediği verimi alamayan Dinamo Moskova 2007'de Seimone ile anlaşıyor. Bir önceki sene Taurasi'nin oynadığı kadronun başarısızlığı yüzünden Eurocup'da oynayan Dinamo Eurocup'ı kazanıyor, Seimone 12.5 sayı, 3.6 ribaund ortlaması ile oynuyor. WNBA'de bireysel olarak geçirdiği müthiş sezonun ardından hemen hemen istediği her Euroleague takımıyla anlaşabilecekken Seimone'u Galatasaray'a gelmesi için ikna ediyoruz. O zaman bu transfer için yaşadığımız sevinci ve emeği geçenlere nasıl teşekkür ettiğimizi çok iyi hatırlıyorum, Seimone başlığının ilk sayfasında da mevcut zaten. Seimone gelir gelmez Cumhurbaşkanlığı Kupası'nda kalitesini ortaya koyuyor, müthiş bir performansla kendimizden çok daha güçlü olan Fenerbahçe'yi yenip kupayı alıyoruz, Seimone sempatikliği, mücadelesi ve yetenekleri ile ilk maçtan gönlümüze girmeyi başarıyor. Bakınız -> İlgili maç başlığı.
Daha sonra unutan var mıdır bilmiyorum, ben hiç unutmuyorum o maçı, Eurocup yarı finali ve Dynamo Kursk maçı. İlk maçı 14 sayı farkla kaybediyoruz. İkinci maç turu geçmemiz için evimizde 15 sayılık farka ihtiyacımız var. İlk devreyi 6 sayı farkla geride kapattığımızda çoğu oyuncumuz dahil hepimiz elendik diyoruz. Ama oradan biri çıkıyor, daha işimiz bitmedi diyor, ikinci yarı 40-11'lik inanılmaz bir seriyle finale çıkıyoruz. Maç sonu istatistik kağıdına baktığımızda bir daha kolay kolay göremeyeceğimiz bir şeyle karşılaşıyoruz. 62 sayının 38'i Seimone Augustus'tan gelmiş, başka çift haneye çıkan oyuncumuz yok. Winner performansı diyorduk ya, daha ötesi var mıdır? Acaba o gün Seimone yerine başka bir yıldız olsa, bu maçı kazanabilir miydik, Eurocup Şampiyonu olabilir miydik, Kadın Basketbolu'na ilgi artar mıydı, geçen sene finali 10 bin kişiye oynayabilir miydik vs. vs. gibi türlü sorular geliyor aklıma...
O sene ligi de alacağımıza inanıyoruz, aklımızdan geçen şey hep aynı, biz bu seriyi Caferağa'ya taşıyıp kazanacağız. Işıl'ın mükemmel oynadığı, kariyerinin zirvesine çıktığı o maçta sakatlanması her şeyi mahvediyor, moralmen çöküyoruz, şutlarımız girmiyor, şampiyon olacağımız sezonu şampiyon olamadan kapatıyoruz.
2009-2010 sezonunda Seimone sakatlığıyla uğraşıyor, başımızda zaten Zafer Kalaycıoğlu, gerisini hepimiz biliyoruz.
Geçen seneye dönüyoruz. Seimone-Sylvia gibi iki büyük oyuncuyu yan yana getiriyoruz ama yanlarında yardımcı olacak oyuncu yok. Ceyhun Hoca'nın güvenip getirdiği ama kötü çıktı dediği Gintare, 3 maç kötü 1 maç iyi oynayan Hodges, final serisinde takımı yalnız bırakan Melisa gibi oyuncularla yola çıkıyoruz. Tüm olumsuzluklara rağmen finale saha avantajı ile geliyoruz. Evimizdeki ilk maçta Fb maçlarını ayrı motivasyonla oynayan Seimone'a 2 saçma faul çalınıyor ve kenara oturtuluyor, herkes bu takımın Seimone'suz yapamayacağını biliyor, bunun üzerine oynuyorlar ama bunu sadece bizim koçumuz göremiyor. Caferağa'daki son maça kadar iyi kötü geliyoruz. Takım çok hırslı ve motive. Sylvia 40 dakika oynamaktan yorulmuş, bazen sahayı kat edemeyecek halde, takımı sırtlayan ve biz bu maçı kazanırız diyen oyuncu yine aynı: Seimone Augustus. Hani o Seimone'un savunamadığı, güya sezon içindeki maçlarda ribaund verdiği Angel var ya, o maçta da 2 hücum ribaundu vardı zaten, çok sevdiğimiz Tamika'yı da sahadan siliyor. Seimone ise son periyot, hani winnerların ortaya çıktığı periyot, inanılmaz bir performans sergiliyor. Son 2 basketiyle beraber 5 saniye kala öne geçiyoruz, oldu bu iş diyoruz, çalınmayan steps, verilen faul, emeklerimiz boşa gidiyor. Maç sonrası istatistik kağıdına bakıyoruz, Seimone Augustus 31 sayı, 5 ribaund, 2 asist, 3 top çalma.
Şimdi düşünüyorum da, kişiliğine ve beyefendiliğine hiçbir şey söyleyemeyeceğim ama koçluk olarak beğenmediğim sevgili Ceyhun Hocam; acaba Seimone o maç senin onu tanımladığın gibi sıradan bir oyuncu olsaydı, sıradan bir performans sergileseydi kaç fark yerdik o maçta ve sen şimdi o koltukta olabilecek miydin? Bir de Tamika konusuna değineyim kısaca. Tamika büyük saygım ve sevgim var ama acaba sene başında Seimone'un yerinde Ceyhun Hoca'nın çok beğendiği Tamika bile olsaydı sezon içindeki maçlarda, Euroleague'de durum farklı olur muydu? Olurdu diyen varsa Allah'a havale...
Şimdi buraya kadar Seimone Augustus ve Diana Taurasi'nin kariyerlerini karşılaştırdım, Seimone'un bana göre Taurasi'den daha iyi olmasına rağmen neden Taurasi'ye oranla başarısız gözüktüğünden bahsettim genel olarak. İşin bir de sevgi, vefa, Galatasaray değerleri gibi kriterleri var.
Biz değil miydik kaybettiğimiz maç sonu Modafinil temalı giriş hazırlayarak kaybettiğimiz şampiyonluğun Taurasi'nin diyeti olduğunu belirten ki haklı bir tepkiydi bu. Biz değil miydik Taurasi aklandığında konu başlığını "Test sonuçları hatalı çıktı, yersen..." diye değiştiren? Biz değil miydik takımı Nevizade'de ağırladığımızda "Modafinil oley" diye bağırıp onların bizim için şampiyondan daha değerli olduğunu anlatan? Yahu her şeyi geçtim, bu takım bu seneye kadar benim göz bebeğimdi, Erkek Takımı'nı da çok seviyordum ama bu takımın yeri ayrıydı, çünkü bu takımda o kadar güzel bir arkadaşlık, sevgi ortamı vardı ki eşi benzerini hiçbir yerde göremiyorduk. Bu takımla şuan yakından ilgilenen 100 kişiden 90'ı için başlangıç noktası Seimone sevgisidir, benim için hala öyle... Hala tutturmuş gidiyoruz, "Taurasi en iyi" diye, alın bakın yukarıya, Taurasi kimlerle oynamış, o başarıları nasıl kazanmış, Seimone kimlerle oynamış, bu takım için neler yapmış açık açık yazdım. Bu sene de o hak ettiği şampiyonluğu alarak çoğu sesi kesecek umarım, bazıları da Taurasi'nin takımı kötü diye kendini kandırır geçmişte iki ismin oynadığı takımlar arasındaki uçuruma bakmadan.
Son olarak en nefret ettiğim ve sevmediğim diğer söylem de şu. "Ne yaparsa yapsın, iyi oyuncu, destek olacağız." Bu mantık nerede görülmüş? Bunu diyen adam gidiyor Servet'e, Balta'ya, Kazım'a, Ali Peçen'e küfrediyor, takımda istemiyor. Biz bu kafayla gidelim, zaten Galatasaray'a gelmek için bu takıma önceden saygısızlık yapmış olmak artık en önemli kriter oldu, nasıl olsa sahiplenir bu taraftar. Saygısızlık demişken de Taurasi'nin bu taraftara hiç saygısızlığı olmadığını söyleyenlere de gerçekten gülüyorum. Cumhurbaşkanlığı Kupası Maçı'nın CD'sini bulun izleyin, olmadı beraber izleyelim. Sahaya yabancı madde atıldığı, takımların benche gittiği zaman, bizim takım hala benchte oturuyor, Fbli oyuncular sahaya dönüyor. Taurasi en önde konuşa konuşa bizim tribüne doğru dibimize kadar geliyor. Taraftarımıza doğru meşhur mimikleriyle alaycı bir şekilde gülerek muhtemelen küfür ediyor, taraftarımız galeyana geliyor ve tekrar yabancı madde yağdırıyor, Fbli oyuncular tekrar benche geliyor ve taraftarımız dışarıya çıkartılıyor. Şimdi böyle bir şey yok diyen de olabilir, kim derse bulup gelsin maçın tamamını, beraber görelim. Yalnız mümkünse kimse altından kalkamayacağı şeyleri de söylemesin lütfen, ben görmemiştim demesin izledikten sonra. Böyle bir şey yoksa da ben bu konuda bir daha ağzımı açmayacağıma yemin ederim.
Sonuç olarak benim görüşüm; Seimone Augustus Diana Taurasi'den iyi oyuncudur, Taurasi'yi takımımızda görmek istemiyorum ve onu hiçbir zaman bu forma içinde kabullenmeyeceğim. Nasıl Servet ve Kazım'a rağmen Futbol Takımımızı, Evren'e rağmen Erkek Basketbol Takımımız'ı, geçen senelerde Ali Peçen'e rağmen Erkek Voleybol Takımımız'ı nasıl desteklediysem, Kadın Basketbol Takımımız'ı da öyle destekleyeceğim.
Ama artık hiçbir şey eskisi gibi değil, bu takımda bir şeyler hep eksik olacak...