24 Ocak 2012 Salı

Hiçbir Şey Bitmedi, Biz İstersek...

Anadolu Efes mağlubiyeti ile ilgili takıma kızgın olduğum noktalar çoğunlukta aslında... Ama maçı 1-2 çok kolay turnikeyi atamadığımız için kaybettiğimizi düşününce de sakatlıklara rağmen ortaya koyduğumuz oyun ve mücadeleye ise saygı duymak zorunda olduğumu anlıyorum. Kimseyi bilemem ama ben daha Euroleague'e kalmadan, ön elemeler oynanırken, "Top 16'ya kalırsak Euroleague'deki misyonumuzu bu sene için tamamlamış ve başarılı olmuş oluruz, daha ötesine gidersek çok ekstra ve büyük bir başarı olur" diyordum, bu sözümün de hala arkasındayım. Bu takım zaten başarılı oldu, yapması gerekeni yaptı ama potansiyeli ile yapabileceği çok daha fazla şey var diyerek maça giriyorum.


"Gordon - Göksenin - Shipp - Songaila - Furkan" ilk 5'i ile sahadaydık. En iyi yönü 3 kısasının da çok baskılı savunma yapabilmesi olan bu savunma takımı bizim son dönemlerde klasik ilk 5'imiz oldu diyebiliriz. Beklenildiği üzere müthiş taraftar desteğiyle birlikte maça hızlı başladık. Göksenin, son yıllarda kendisinden önce Galatasaray altyapısından çıkan elle tutulur tek oyuncu olan, Kerem Tunçeri'yi kilitledi. 6-0'lık seriden sonra Savanovic'e savunma hatasından dolayı verdiğimiz pozisyon bu seriyi bozdu, sonra zaten kabus bir periyot geçirdik. Skor 18-10 olduğunda Savanovic 4 bomboş üçlük ile 14 sayı bulmuştu. Bunların çoğunun bireysel savunma hataları ve transition savunmasında adam bulamama odaklı olduğunu da söylemek gerekiyor, sete set savunmada maç genelinde çok iyi bir savunma yaptığımızı söyleyebilirim. Bu dakikadan sonra TV Molası'nın da yardımıyla yine oyunda dengeyi kurduk ve skoru 21-17'ye getirdik. Maçın genelinde olduğu gibi bu maça has tüm emekleri 2 dakikada heba etme sorunuyla karşılaştık ve 2. periyot başladığında skorda 29-19 gerideydik.

2. periyoda yapmamız gerektiği gibi çok iyi bir savunmayla başladık. Çünkü Efes gibi bir takımdan 29 sayı yediğimiz sürece kazanma şansımız yok bizim. Nitekim bu doğrultuda son 3 çeyrekte toplam 39 sayı yedik. Hücumda Lakovic'in sorumluluk alması sonucunda farkı 3 sayıya indirmiştik ve her şey istediğimiz gibi gidiyordu ki yine tüm periyot emeğini 1-2 dakika içinde çöpe attık. Fast break sonu Cenk Akyol'un üçlüğü, ardından Oktay Mahmuti'nin mola istemesi ama verilmemesi, 1 pozisyon sonrası Cenk Akyol'un bu sefer 2 sayılık basketi ve ardından verilen mola sonucunda skor 40-30, fark ise yine 10 sayıydı. Karşılıklı basketler sonucunda devreye 45-34 ile giriliyordu ve çok iyi oynadığımız 2. periyotta fark 1 sayı daha açılmıştı.

Sene başından beri 3. periyot sorunumuz var gibi gözüküyordu. Bu maç ile birlikte bunu tam anlamıyla aştık. Çeyreğe mükemmel başladık, hatta Barcelona maçından sonra güçlü bir rakibe karşı oynadığımız en iyi periyottu diyebilirim ama maalesef bunu skora yine yansıtamadık. Jamon Lucas Gordon hem hücumda hem de savunmada inanılmaz işler yaptı ve farkı 2 sayıya kadar indirdik. Kaçırdığı smaca rağmen; üst üste çaldığı toplar, bitirdiği fast breakler ve yaptığı asistler... Şu ana kadar sezon içinde gördüğüm en değerli bireysel performanslardan biriydi gerçekten.  Bu periyotta Sasha Vujacic dışında hücumda opsiyon bulamayan Anadolu Efes, Vujacic'in birbirinden zor pozisyonlarda bulduğu basketler ile rahatladı, bu da bizim şanssızlığımızdı. Songaila'nın kaçırdığı bomboş turnike maçın kırılma anıydı ve muhteşem oyunumuzla önde bitirebileceğimiz periyotta bu dakikadan sonra momentumu kaybederek 10-0'lık seri yedik. Yine çeyreğin son 2 dakikasında kontrolden çıkıyorduk ki Jaka Lakovic faul çizgisine giderek bizi rahatlattı ve son periyoda da 60-52 geride girdik. Çeyrek skoru 18-15 bizim lehimize gözüküyor ama bu periyot biraz daha şanslı olsaydık, çeyreği muhtemelen 25-10 gibi bir skorla bitirebilirdik.

Son periyot Euroleague ve Avrupa Basketbolu'nun tanımı gibi geçti: "SAVUNMA". 2 takım da birbirinden iyi savunma yaptı bu periyotta. Hücumumuz kısıtlı ve bu anlarda biz daha çok zorlanıyoruz derdik hep, bu maçta da bunu gördük. Son 2 dakikaya kadar saha içi isabet bulamadık, bulduğumuz 4 sayı da serbest atışlardandı. Ribaund sorunumuz yine baş gösterdi, maçın en kritik pozisyonlarından birinde daha, Kinsey'in kaçırdığı turnikesinin ribaundunu alıp basket yapması ve farkı 8'e çıkarmasıyla teslim bayrağını çektik. Yine Efesli oyuncuların pota altında istop oynadığı son 1 dakikada süre hep aleyhimize işledi. Top bize geçtiğinde ise maçı kazanma umudumuzu kaybettirecek ve bize sadece averaj hesabı yaptıracak kadar süre kalmıştı. Maçı 68-62 kaybettik ama Top 8 umutlarımızı kaybetmedik. Abdi İpekçi'de Anadolu Efes'e karşı 6 sayı geriden başlayacağız sadece...

Bu maç özelinde genelde yapmayı sevmediğim bir şeyi yaparak oyuncuları tek tek değerlendirmek istiyorum.

Göksenin Köksal: İpekçi'deki maçta bizi yıkan isim olan Kerem Tunçeri'yi tam anlamıyla kilitledi, burada bize büyük bir avantaj sağladı. Şu an takımın olmazsa olmaz oyuncularından biri olmaya doğru hızla ilerliyor. Savunmasının yanında maçtaki 3 üçlüğümüzün 2'si kendisinden geldi. Bu maçlık bizim esktra faktörümüz oldu, sadece fast breaklerdeki tercihlerini gözden geçirmesi gerekiyor, böyle devam...


Jamon Gordon: All-Around tabirinin kitabını baştan yazdı. Saha içinde takımı ayağa kaldıran oyuncuydu. O kadar çok mücadele etti ki, nefes nefese kaldığında bile, kenara gelene kadar gösterdiği mücadele ayakta alkışlanır. Böyle bir oyuncuya sahip olduğumuz için çok şanslıyız, umarım uzun yıllar burada kalır.

Josh Shipp: İstatistiklere baktığımızda yine verimli olduğunu söyleyebiliriz ama bu maçta benim ondan beklentilerimi karşılayamadı. Her zaman görevini yapıyor zaten ve çok iyi bir takım oyuncusu ama oyununda eksik olan ufak şeyler var. Sete set hücumda takıma avantaj sağlayacak bir skor opsiyonu daha kazandığında o da Euroleague seviyesinde çok değerli bir oyuncu olacak.

Darius Songaila: Şu maçta uzun süre sonra beklediğimiz skor katkısını yaptı, maça da çok iyi girdi ama Savanovic'i 3-4 pozisyonda bulamaması, ardından 3. çeyrek kaçırdığı, küçük takım oyuncularının bile rahatlıkla atacağı turnikeyle maçı bize kaybettiren oyuncuydu. Umudum azalıyor, son şansları...

Furkan Aldemir: Pota altında iyi mücadele etti. 2 hücum ribaundu yaptı ama nedense bu pozisyonları bitirebilecek durumdayken bitiremedi. Her gün fizik olarak güçleniyor, umarım ilerleyen günlerde yine iyi katkı verecek. Maç içinde tribüne hayran bir şekilde kaçamak bakışlar atması, maç sonu ise tribüne bakarak gözlerinin dolması onun ne kadar yürekli ve bu formayı sahiplenen bir oyuncu olduğunu gösteriyor. Geleceğimiz...

Jaka Lakovic: Hücum setleri içinde verimli olamasa da tecrübenin ne demek olduğunu bu maçta bize gösterdi. En sıkıştığımız anlarda hep faul çizgisine gitti ve 8'de 8 isabet sağladı. Savunmada ise tuttuğu rakiplerini iyi kovaladı, fiziksel dezavantajını hissettirmedi. Her maç bu şekilde katkı sağlar umarım, bu maç için gereken katkıyı yaptı, şutları girdiğinde takımı daha da sırtlayacaktır. Maç sonunda da tribünün önünden bir süre ayrılmayıp bizlerden özür dileyen Lakovic, saha içinde kariyerinin en çok mücadele ettiği sezonunu geçiriyor ve ben başlarda transferine çok sıcak bakmadığım bu adamı sevmeye başlıyorum.

Ender Arslan: Sakatlıktan çıktı, doğal olarak kötüydü. Tutku'nun da olmamasıyla guard bölgesinde ve hücum organizasyonlarında sorun yaşamamıza neden oldu. Yalnız bu maçı hariç tutuyorum, "Sezon başında 25 dakika oynadığı maçlarda bile bize ne verdi, hangi maçta bizi taşıdı?" gibi soruların cevabını bulamıyorum. Bir şeyler yapması için tam zamanı, yoksa şu performansı ile bu kadroya lüks geliyor.

Preston Shumpert: Seri katilimiz bu sene oynadığımız bu tarz maçlarda pek verimli olamadığı maçlara bir yenisini ekledi. Onun verimsizliğinde kuşkusuz Tutku'nun yokluğunun da payı var ama dezavantajlarını düşündüğümüzde onun 0 sayı ile kapattığı bir maçı kazanmamız pek muhtemel gözükmüyor zaten. Bizde kredisi sonsuz, Olympiakos maçında iyi bir performans bekliyoruz.

Luksa Andric: İlk devre Barac karşısında hücumda biraz bocalasa da partneri Tutku'nun yokluğunda 62 sayımızın 14'üne imza attı. Savunmada yine temel taşlarımızdan biriydi, Barac karşısında da iyi durdu. Ribaund sorunumuz için pek suçu yok, o oyundayken tüm takım olarak ribaundlara konsantre olmamız gerekiyor.


Bu oyuncu değerlendirmelerinden sonra maçın genel özetine gelirsek; çok iyi savunma yaptığımız ve genel olarak üstün olduğumuz maçta 2'şer dakikalık periyot sonlarındaki kötü performanslarımızın ve kaçan bomboş fastbreaklerin kurbanı olduk diyebilirim. Böyle bir maçtan mağlubiyetle ayrılmak insanın hevesini ve biraz da umutlarını kırıyor ama hiçbir şey bitmiş değil. İçerideki Olympiakos ve Efes maçlarını kazandığımız sürece bu grupta her şey olabilir. Bu 2 maçı alırsak yanına bir Olympiakos deplasman galibiyeti ile %90 turlayacağımız bir senaryo bile mevcut. Bu yüzden Olympiakos maçına "Tamam mı? Devam mı?" gözüyle de bakabiliriz. Kazanırsak taraftarımız tekrar o heyecanı yaşayacak ve takıma olan umutlarını tazeleyecek, kaybedersek ise Euroleague'de bu sene zaten misyonumuzu tamamladığımızı hatırlayıp lige konsantre olacağız. Başlıkta da yazdığı gibi; eğer biz istersek, henüz hiçbir şey bitmedi...