18 Ocak 2012 Çarşamba

Top 16'daki İlk Maçımız | Rakibimiz Anadolu Efes

Kuralar çekildikten itibaren hevesle beklediğimiz maça sonunda kavuşuyoruz. Rakip Anadolu Efes, maç Sinan Erdem Spor Salonu'nda; kağıt üzerinde deplasman, bize göre kuşatma...


Sezon başında hepimizin bildiği gibi Anadolu Efes ile Abdi İpekçi'de oynamış ve 69-61 kaybetmiştik. Ama o maçla bu maçı kıyaslamak ya da o maç üzerinden belli çıkarımlar yapmak çok yanlış olur, zira dinamikler çok değişti, bambaşka bir maç izleyeceğiz. 2 takımdan da ayrılan, o maçta oynamayıp bu maçta oynayabilecek oyuncular var, her şeyden önce maçın "Euroleague görünümlü TBL karşılaşması" olması da bu maçı diğer maçlardan ayırıyor.

Biraz istatistik verelim. Anadolu Efes'e karşı son yıllarda şansımız özellikle deplasmanlarda pek tutmuyor. 5 sene önceden başlayalım. Murat Özyer'in takımıyla Anadolu Efes'e deplasmanda yenilmiştik, evimizde ise yenmiştik. Daha sonraki sene ise ligde de Playoff Yarı Final Serisi'nde de içeride dışarıda yenilerek 4 maçı da kaybetmiştik. 2 sene önce Cemal Nalga skandalı patladıktan hemen bir hafta sonra deplasmanda oynadığımız maçı kaybetmiştik ama o maçı saymamak lazım. Rövanşında ise Cem Akdağ ile İpekçi'de herkesi olduğu gibi Efes'i de yenmiştik. Geçen sene Sinan Erdem'de Oktay Mahmuti'nin 5. maçında maç boyu önde götürdüğümüz maçı son 3 dakikada kaybetmiştik, rövanşında ise İpekçi'de hatırladığımız o muhteşem 22-1'lik seri ile kazanmıştık. Bu sene başında ise İpekçi'de kaybettik. Toplarsak Efes ile son 5 senede ligde oynadığımız 11 maçın 3'ünü kazanıp 8'ini kaybetmişiz.

İşin tekniğine taktiğine Efes'in kadrosunu vererek girelim.

PG: Kerem Tunçeri - Vlado Ilievski - Doğuş Balbay - Oliver Lafayette(?)
SG: Tarence Kinsey - Sinan Güler
SF: Sasha Vujacic - Cenk Akyol
PF: Dusko Savanovic - Gökhan Şirin
C:  Stanko Barac - Estaban Batista - Ermal Kuqo

Guard rotasyonunda Kerem Tunçeri'yi yedekleme konusunda sıkıntı yaşayan Anadolu Efes, bugün kadrosuna Oliver Lafayette'yi dahil etti. Bu maçta oynayacak mı bilmiyorum, oynasa bile çok fazla süre almaz ama oynarsa Doğuş bu maçı tribünden izler muhtemelen. Kerem Tunçeri bu sene İpekçi'deki maçı Efes'e kazandıran oyuncuydu. Panik anlarında sakin kalabilmesi ve doğru tercihleri yapmasıyla öne çıkıyor ve Pick'n Roll sonrası şutları girdiğinde çok etkili olabiliyor. İpekçi'deki maçta Kerem Tunçeri ikili oyun sonrası şutlarını sokunca şutunu riske edememiştik, bu sefer de ikili oyunlardan potamızda kolay sayılar görmüştük. Bu maçın kilit faktörlerinden biri Kerem Tunçeri'nin ikili oyun savunması. Zaten Kerem 30 dakikaya yakın süre alacaktır, o yüzden diğer guardların oyuna pek fazla etkisi olmayacak.

2 numara pozisyonunda Tarence Kinsey sakatlıktan döndü ve sakatlığı süresince Efes'in vazgeçilmez oyuncularından biri olduğunu anlamamızı sağladı. Savunma yönünde zaten müthiş bir savunmacı ama bu sene hücumda da kilit roller üstleniyor ve çok yüzdeli oynuyor. 1'den 3'e kadar istenilen oyuncuyu tutabilmesi takımına büyük avantaj sağlıyor. Yedeği Sinan Güler'in de benzer özellikleri var, hücum tarafında ise biraz eksik. Tabii bunu söylerken ilk maçı unuttuğum sanılmasın, ilk maçta ekstra skor katkısıyla ve fast break sayılarıyla başımızı ağrıtmıştı ama bu maç buna da önlem almışızdır. Bu ikilinin etkili olduğu diğer konu ise tam saha presi çok iyi uygulayabilmeleri. Bu ikilinin enerjisi sayesinde maçın başından sonuna kadar yapabildikleri yalancı tam saha pres ile rakiplerinin hücum sürelerinden çalıyorlar, setlerini rahat oynamalarını engelliyorlar ve hücum verimliliklerini düşürüyorlar. Bu İpekçi'de bizim başımıza da geldi, 13-14 saniye kala başlayabildiğimiz setlerle zaten hücumda çok verimli bir takım oynamayan bizi kilitlemeyi ve 61 sayıda tutmayı başarmışlar, maçı da öyle kazanmışlardı. Bu presi bu sene en iyi şekilde kıran takım Real Madrid'di. Presten kurtulmaya değil de presi cezalandırmaya yönelik oynadılar ve 7-8 saniyede sayıyla biten birçok hücum gerçekleştirdiler. Hücumdaki verimsizliğimiz düşünülürse bu yola bizim de başvurmamız mantıklı olabilir, ama bu yolu seçmezsek bile bir şekilde bu presten kurtulmamız gerekiyor. Aslında bunun en basit yolu da iyi savunma yapıp savunma ribaundlarından sonra rakip sahaya hızlı geçmek, en iyi yaptığımız şeylerden biri de bu zaten...

Kısa forvet pozisyonunda bu maç özelinde Sasha Vujacic'den pek çekinmiyorum. Nedenine gelirsek Vujacic çok duygusal ve taraftarla var olan bir oyuncu, kendi sahalarında deplasmanı yaşayacakları bu maçta psikolojik olarak maça kendini veremeyecektir. Bunun gibi etkenlerden daha sonra da bahsedeceğim zaten. Vujacic'in yedeği ise yukarıdan torpilli Cenk Akyol, herkes tanıyordur zaten.

4 numara pozisyonu Efes'i tam olarak vurmamız gereken yer. Savanovic çok verimli bir oyuncu ama aynı zamanda bazı defoları da var. Kerem Gönlüm döndüğünde birbirlerini çok iyi tamamlayacaklarını söyleyebilirim ama şu an yedeğinin Gökhan Şirin olduğunu düşünürsek çok zayıf kalıyorlar. Burada yapmamız gerekenler maçın başından itibaren fırsat bulduğumuz her anda Songaila'nın post oyununa başvurmak, Shumpert oyundayken setleri onun üzerine çizmek, kısacası Savanovic'i mümkün olduğu kadar yıpratmak ve faul problemine sokmak olmalı. Normal şartlarda Savanovic 35 dakikadan az oynamayacaktır, biz bu süreyi 30'un altına indirmeyi başarırsak ve daha da önemlisi bu 30 dakikada da Savanovic'e üstünlük kurmayı başarırsak çok önemli bir avantaj yakalarız.

Pivot pozisyonunda İpekçi'de durdurmayı başaramadığımız Barac ile Batista bulunuyor. Sakatlıktan yeni çıkan Ermal Kuqo'nun ise süre alamayacağını düşünüyorum. İlk maçta temel stratejimizi Barac'a Vujacic'in adamından ikili sıkıştırma getirmek üzerine kurmuştuk ama Barac uzun kolları ve saha görüşü sayesinde bunu cezalandırınca çaresiz kalmıştık. İkili sıkıştırmadan vazgeçtiğimizde ise Barac birebirde hem Andric'e hem Furkan'a üstünlük kurmuştu. Muhtemelen antremanlarda yeni ikili sıkıştırmalar ve alternatif planlar düşünmüşüzdür çünkü maçın yine en önemli faktörlerinden biri Barac'ı durdurup durduramayacağımız olacak. Hücumda ise Barac'ın üzerinden mümkün olduğu kadar ikili oyun oynayarak onu yıpratmalıyız.

Efes'i bitirip kendi takımımıza gelirsek Tutku'nun oynamayacak olması bizim için çok kötü oldu. En ufak bir şans varsa bile kaptan oynamalı çünkü bu maç ona çok ihtiyacımız olacak. Tutku'nun oynamaması halinde ise çoğunlukla Ender-Lakovic-Gordon-Shipp-Shumpert-Songaila-Furkan-Andric 8'lisi ile oynarız, bu ikiliye Göksenin ve oynarsa Savovic destek vermeye çalışır.

Bizim hakkımızda asıl değinmek istediğim şey de maç sonunu nasıl oynayacağımızı artık belirlememiz gerekiyor. 3 hafta önceki maçta yine bu salonda 35 dakika boyunca Fenerbahçe Ülker'i sahadan sildik. Bunun sebebi de iyi savunma sonucu aldığımız ribaundlarla hücuma hızlı çıkmamız ve kolay sayılar bulmamız idi. Ama ne zaman 3 dakika kaldı ve fark 10'a çıktı, oyunu yavaşlatmamız gerektiğine karar verdik. Savunmamız yine iyiydi ama böyle olunca hücum yapamadık, savunmamız hala iyi olmasına rağmen son saniye şutları ve kötü tercihler hazırlıksız yakalanmamıza, bu da potamızda fast break ve kolay sayı görmemize neden oldu. Burada söylemek istediğim şu; biz hücumda tempo yapmayı seven bir takımız ve fark 20 sayı da olsa bundan vazgeçtiğimiz an tepetaklak olma potansiyelimiz var. Hele ki Euroleague arenasında... İşte bu yüzden mümkünse biz kendi oyunumuzu oynayalım, hücumda istediklerimizi yapalım ki savunmada hazırlıksız yakalanmayalım. Gerçi bu Oktay Hoca'nın anlayışına biraz ters ama son dakikalarda kontrol basketbolu oynayacaksak da bir planımızın olması gerekiyor. Çünkü savunmaların 2 seviye daha sertleştiği bu dakikalarda sayı bulma potansiyelimiz rakiplerimize, özellikle de Efes'e karşı daha az...


Biraz da oyuncuların üzerindeki psikolojik baskıdan bahsedeceğim. Bu maçta taraftarın önemi çok büyük ve maça her zamankinden daha fazla etki edeceğiz. Anadolu Efesli Türk oyuncular Sinan Erdem'in sarı kırmızıya boyanacağını zaten biliyorlar ama yabancı oyuncular gördükleri tablo karşısında hayal kırıklığına uğrayabilirler. Düşünün, Euroleague Top 16'da kendi evinizde maça çıkmışsınız. Salonun 4'te 3'ü kıpkırmızı, hücum ederken inanılmaz bir gürültü çıkıyor, şut kaçırınca ise oley sesleri yankılanıyor. Böyle bir ortamda özellikle duygularıyla oynayan oyuncuların kötü etkilenmesi çok doğaldır, bu doğrultuda da Vujacic ve Batista'nın iyi bir maç çıkaramayacağını tahmin ediyorum, umarım öyle de olur. Bizim oyuncularımız açısından da; kendilerini tamamen evlerinde hissetmeleri ve sayılara, mücadeleye aşırı reaksiyon verip taraftar avantajını iyi kullanmaları gerekiyor. Bu ortamda da Lakovic ve Shumpert gibi oyuncuların öne çıkmalarını bekleyebiliriz.

Son olarak da büyük maç kazanmaktan bahsedeceğim. Sene başındaki 3 Euroleague Ön Elemesi ve Cumhurbaşkanlığı Kupası maçından sonraki hedef maçlarımızın hepsini kaybettik. Bunun temel sebepleri, yukarıda bahsettiğim gibi genellikle maç sonunu iyi oynayamayışımız ve Euroleague ortamına yeni girmemizdi. Ama artık şu durumda bunların da bahane olmaması gerekiyor. Bu maça tam kadro çıksaydık kazanmaktan başka bir ihtimal düşünemeyecektik ama Tutku'nun sakatlığı biraz can sıktı. Yine de takımımızın karşısında yenebileceğimiz bir rakip ve takımımızın yanında onlara deplasmanda dahi Abdi İpekçi atmosferini yaratacak Galatasaray Taraftarı var.

Onlar yeter ki böyle mücadele etsinler, bu sefer gerisini biz hallederiz.