19 Kasım 2011 Cumartesi

Abdi İpekçi'de Tarih Yazmak

Nereden başlasam, neyi anlatsam hiç bilmiyorum. Bu yazıyı aslında yazmayıp bu unutulmaz günü kendime saklamayı da düşündüm bir an için ama yıllar sonra dönüp baktığımızda bu maçın yazısı da burada olsun, gurur ve keyifle okuyalım.


Bu maçın hikayesi için aslında Kazan maçının öncesine kadar gitmek gerekiyor. Gecenin bir yarısı arkadaşlarla sohbet ederken "Oğlum Euroleague tarihimizin ilk iç saha maçına çıkıyoruz, bir şeyler yapmayacak mıyız lan?" şeklinde bir soruma, arkadaşımın "Sopalı Pankart yapalım, en güzeli o olur" cevabı sonrası vakit kaybetmeden Uni ile iletişime geçildi. Onların da bu konuya çok sıcak yaklaşması ile beraber tamamı üniversite öğrencilerinden oluşan 100'den fazla kişi bu organizasyon için ciddi emek harcadı. Kazan maçında girişte emniyet müdürlüğü sıkıntı çıkardı, Hakan Üstünberk'ten Abdürrahim Albayrak'a kadar kim çağrılırsa çağrılsın ilgilenmediler. Sanırım bu organizasyonun bu denli görkemli olacağını ve gördükten sonra pişman olacaklarını düşünemedi yöneticilerimiz, umarım bu yaptıkları son yanlış olur diyelim. Güzel şeylerden devam etmek gerekirse bu hayal kırıklığı ve sinir karışımı duygular sanırım insanları daha da kamçıladı.

O pankartlar ne pahasına olursa olsun bir sonraki maçta salona girecekti. Euroleague yönetimine atılan mailler, "Bizim için sorun yok, Emniyet Müdürlüğü'nden izin alın yeter" cevabı, Emniyet Müdürü'nü ikna çabaları, en sonunda bu pankartların sahaya atılması ya da birilerine zarar vermesi durumunda, bu olaylardan sorumlu olacağını kabul eden 50 ayrı kişinin kimliğinin verilmesi şartıyla izin alındı. Salon içinde bir o kadar daha koşuşturmaca, pankartların 4 bir yana dağıtılması, herkese ne yapacağının tek tek anlatılması... Bu iş için uğraşan insanlar ilk periyodun neredeyse tamamını kaçırdı ama Euroleague'de yapılmış en güzel şovlardan birine, işte burası çok önemli -yönetim desteksiz- imza attı.


Maça gelirsek böyle bir momentum ve taraftar desteği ile girdiğimiz maçta doğal olarak ilk periyodu iyi oynadık. Tam kendimizi öne atacak iken, iyi savunma yaptığımız pozisyonda Sada'dan gelen zor üçlük buna izin vermedi ve ilk periyodu 19-19 bitirdik. 2. periyoda kötü başladık, ilk 4 dakika sayı bulamadık. Buna karşılık olarak Barcelona ise Pete Mickael ve CJ Wallace ikilisi ile sayılar buldu bu devreye 44-29'luk bir skorla geride girdik. 3. periyoda da pek iyi başlamadık, Navarro'nun fast break üçlüğü ve Lorbek'in pota altından bulduğu sayılarla skor 56-36'a geldi, Oktay Mahmuti mola aldı. Ne olduysa bundan sonra oldu zaten. Başka bir salonda, başka bir takımın maçında taraftar 20 sayı fark yiyen takıma desteğini keser, homurdanmalar başlar ama İpekçi'de tam tersi oldu. Fark 18'e indi, hala kazanabileceğimize inanıyorduk. "Barcelona piçleri dönsün şaşkına" tezahüratı hiç bu kadar anlamlı olmamıştı, çünkü Barcelona normalde böyle bir maçta 30 sayı farka doğru rahatça giderdi. Oyuncular ve koç Xavier Pascual ne olduğunu anlamadan fark erimeye başladı ama işte Lakovic'in ayağının takılmasıyla Navarro'ya yaptığımız talihsiz faul ile Lorbek'in mucize üçlüğü maçı kazanmamıza yetmedi. Tüm bunlara rağmen kazanabilirdik, istediğimiz sadece 2 dakika daha süreydi ama maalesef olmadı.
  • Barcelona maçında eleştirilen 2 oyuncudan biri Lakovic'ti, onun hakkında bir şeyler yazmak istiyorum ben. Lakovic son periyoda kadar şut denemesinde bulunmadı belki ama muhtemelen basketbol kariyeri boyunca savunmada en fazla efor sarfettiği, en fazla mücadele ettiği maçı oynadı. Hücumda elbette kullanamadığı atışlar var, buna bir çözüm bulmak gerekiyor ama savunmadaki mücadelesiyle o eksiğini bu maçlık kapattı benim gözümde.

  • Yine Cevher hücumda her zaman soktuğu üçlükleri sokamasa da savunmada ve özellikle ribauntlarda inanılmaz aktifti. Alan savunmasında arkada hiç sırıtmadı, yine CJ Wallace'ı Shumpert ve Songaila'ya göre çok iyi savundu. Her maç böyle mücadele etsin, bu işleri yapsın yeter. Üçlükler elbet bir gün girer.

  • Shipp de maçın gizli kahramanlarından biriydi. 2. periyotta takılıp kaldığımız anlarda potaya çok cesur gitti. Bunun dışında Barcelona'yı durduran Alan Savunması'nın bel kemiğiydi. Navarro gibi bir silahın olduğu takıma karşı alan savunması yapmak çok riskli ve zordu, burada Shipp'in zaman zaman Ndong'a top aldırmamaya çalışırken aynı zamanda 1 saniyeden kısa bir sürede Navarro'nun üstüne çıkması gerekiyordu. Shipp bu geçişleri inanılmaz yaptı ve alan savunmamızın bu derece verimli olmasını sağlayan faktördü.

  • Tutku-Andric ikilisini sene başından beri verimli kullanamadığımızdan dert yanıyordum, sanıyorum kendilerini bu maça saklıyormuşuz. İlk devre bu ikili sayesinde kolay sayılara gittik. Ne yazık ki Tutku 2. devrede sakatlanınca hücumumuz biraz darbe yedi ama sanıyorum çok önemli bir sorunu yoktur.
Bu maçtan sonra görüldü ki biz bu salonda bu destekle herkesi yenebiliriz. Bugün Barcelona'yı elimizden kaçırdık ama yarın Cska Moskova'yı bile bu salonda yenebilecek gücümüz olduğunu kanıtladık. Zaten böylesine tecrübe kazandığımız maçların sayısı belli bir rakama ulaştıktan sonra İpekçi'de oynayacağımız istisnasız her maça favori çıkacağız ve burada müthiş bir galibiyet serisi yakalayacağız, buna inancım sonsuz.

Grupla ilgili bir şeyler söylemek gerekirse de; Olimpija ve Prokom'u burada rahat yeneceğimizi düşünürsek Unics Kazan ile Rusya'da oynayacağımız maç 3.yü belirleyecek. Siena ile İpekçi'de oynayacağımız maçta da şansımız yüksek ama o maçı kazansak bile Kazan'ı altımıza almamız için yine onları da yenmemiz ya da Kazan'ın sürpriz bir mağlubiyet alması gerekiyor.


Son olarak bu takımın bize her zaman verdiği bu güven duygusu bu takımı diğer tüm takımlardan ayrı bir yere koyuyor. Maç yazısında "Maç sonunda evlerimize büyük bir gururla gideceğiz" gibi iddaalı bir söz kullanmıştım, işte bu takımın bu güveni bizlere vermeleri çok önemli. Şimdi ise gururdan ziyade, bu sene takımla beraber ilk defa sevinmeye ve beraber üçlü çekmeye sıra geldi. Bu yüzden Prokom maçını iple çekiyorum.

Biz daha iyisini yapana kadar en iyisi bu !